Giriş
Ön karar
prosedürü, Avrupa Birliği’nin (AB’nin) ulusüstü sisteminin sui generis (kendine has) dava türlerinden bir tanesidir.
AB, üye devletler tarafından kendisine devredilen yetkiyi kullanmak suretiyle gerek
ulusal gerek uluslararası hukuktan ayrı ve bağımsız, ulusüstü nitelikli yeni
bir hukuk düzeni oluşturmuştur. AB, bir başka ifadeyle özerk
bir hukuk düzenine sahiptir. Bu özerk hukuk düzeninin uygulama alanı / coğrafyası
ise üye devletlerin ülkeleridir. Dolayısıyla, bir üye devlet ülkesinde kendi hukuk düzeninin yanı sıra AB hukuk düzeni de
bulunmaktadır. Bu arka planda, üye devlet mahkemeleri (ulusal mahkemeler), yeri
geldiğinde, önlerindeki uyuşmazlıklara AB hukukunu uygulamaktadır. İşte ön
karar prosedürü, bu gibi hallerde, AB hukukunun tam ve doğru olarak uygulanmasını
sağlamak için Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) ile ulusal mahkemeler
arasındaki işbirliği platformu olarak hizmet etmektedir.
Ön karar prosedürü ile ilgili olarak, Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında
Antlaşma (ABİHA) md. 267 temelinde, özetle şu tespitler yapılabilir. Ulusal
mahkemeler, ön karar prosedürü aracılığıyla AB hukukunun yorumu ile AB
tasarruflarının hukuka uygunluk denetimi ile ilgili soruları ABAD önüne
götürebilmekte veya götürmekle yükümlü kılınmaktadır. Ulusal mahkemeler, ana
hatlarıyla, ABAD’ın AB hukukunun yorumu veya AB tasarrufunun geçerlilik
denetimi çerçevesinde aldığı karar ile bağlı olarak önlerindeki uyuşmazlığı
çözmektedir. Ayrıca, her bir üye devlet mahkemesi, ABAD daha
sonraki bir kararı ile dönmediği müddetçe, ön karar prosedürü çerçevesindeki
önceki kararlar ile bağlı sayılmaktadır. Bu arka planda, ön karar prosedürü; AB
hukukunun yeknesak / birörnek uygulanması, AB hukukunun etkililiği veya etkili
uygulanması, AB hukukunun gelişmesi gibi önemli işlevleri yerine getirmektedir.
Ön karar prosedürünün yukarıda işaret edilmeye
çalışılan önemi karşısında, bu prosedür ile ilgili değişiklikler de önemli hale
gelmektedir. İşbu blog yazısı ile konuyla bağlantısı nedeniyle ABAD’ın tarihsel
gelişimiyle ilgili ön tespitleri takiben ön karar prosedürü ile ilgili değişiklikler ikiye ayrılarak incelenecektir. (Konuyla
ilgili diğer çalışmalar için örneğin bkz. (1) ve (2).)
Ön Tespit: Avrupa Birliği Adalet Divanının
Tarihsel Gelişimi
Ön karar prosedürü ile ilgili değişikliklerden
bir sonraki başlık altında olanı anlayabilmek için, öncelikle, ABAD’ın tarihsel gelişimine değinmek gerekir. Avrupa
bütünleşmesinin yargı ayağı tek bir mahkeme ile başlatılmıştır. Avrupa Kömür ve
Çelik Topluluğu (1952) ile bir “Adalet Divanı” oluşturulmuş, daha sonra Avrupa
Atom Enerjisi Topluluğu (1958) ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (1958) ile de ayrı
ayrı birer “Adalet Divanı” kurulmuştur. Bununla birlikte Avrupa Topluluklarının
Bazı Ortak Kurumlarına Dair Sözleşme ile aynı yıl (1958) her üç Topluluk için
tek bir Adalet Divanı tesis edilmiştir. Avrupa bütünleşmesinin yargı ayağı o
andan itibaren “Avrupa Toplulukları Adalet Divanı” olarak anılmaya başlanmıştır.
Avrupa Birliği (1993) ise, Avrupa Toplulukları ile aynı kurumsal çerçeveyi
kullanmaktadır. Dolayısıyla dört kurucu antlaşma tek bir (aynı) “Adalet Divanı”na
sahiptir.
Avrupa bütünleşmesinin yargı ayağı daha sonra ise birden çok mahkemeyi içeren
bir yapıya evrilmiştir. Öncelikle Avrupa Tek Senedi’nin (1987)
getirdiği imkân aracılığıyla Adalet Divanına bağlı bir “İlk Derece Mahkemesi” kurulmuştur. Sonra, Nice Antlaşması (2003) ile
birlikte Adalet Divanı ve İlk Derece Mahkemesi birbirinden ayrılmıştır. Ayrıca,
Nice Antlaşması’nın getirdiği imkân aracılığıyla İlk Derece Mahkemesine bağlı
bir “Personel Mahkemesi” kurulmuştur.
Avrupa bütünleşmesinin yargı ayağı, kurucu antlaşmalardaki en son esaslı
değişiklik olan Lizbon Antlaşması (2009) ile birlikte şu şekilde ele alınmaktadır: Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD); Adalet
Divanı, Genel Mahkeme (eski adıyla İlk Derece Mahkemesi) ve ihtisas
mahkemelerinden oluşur. Personel Mahkemesi, tek ihtisas mahkemesi olarak 1
Eylül 2016’ya kadar var olmuştur. ABAD, bu tarihten bu yana sadece Adalet
Divanı ve Genel Mahkemeden oluşmaktadır.
Ön karar prosedürü ile ilgili püf noktası ise şöyle dile
getirilebilir. Ne zaman ki Avrupa bütünleşmesinin yargı ayağı birden çok
mahkemeden oluşmaya başlamıştır, o zaman kurucu
antlaşmalardaki yargı yetkisi başlıklarının bu mahkemeler arasındaki dağılımını
yapmak gerekmiştir. Ön karar prosedürü, AB
hukukunun yorumu veya AB tasarrufunun geçerlilik denetimi ile ilgili olduğu ve
dolayısıyla AB hukukunun
yeknesak / birörnek uygulanması, AB hukukunun etkililiği veya etkili uygulanması
ve AB hukukunun gelişmesi gibi önemli işlevleri yerine getirdiği için, şimdiye
kadar hep, Adalet Divanının yargı yetkisi içinde tutulmuştur. Tarihsel olarak
bakıldığında ilk kez Nice Antlaşması (2003) spesifik alanlar
bakımından ön karar
prosedürü görme yetkisinin Genel Mahkemeye transferi imkânını
getirmiştir (madde 225(3)),
ancak Lizbon Antlaşması (2009) ile yinelenen (madde 256(3))
bu imkân ilk kez 2024 yılında kullanılmıştır.
Adalet Divanından Genel Mahkemeye Ön
Karar Prosedürü Görme Yetkisi Transfer Edilen Altı (6) Spesifik Alan
2024 yılı değişikliği ile Genel Mahkeme, ilk kez, altı (6) spesifik
alan bakımından ön karar prosedürü görme yetkisi kazanmıştır. Bu yönden, ABAD
Statüsü, 2024/2019 sayılı Tüzük ile değiştirilmiş olup
bu değişiklik genel olarak 1 Eylül 2024 tarihinde
yürürlüğe girmiştir (madde 4). Bununla birlikte, ön karar prosedürü yönünden
Adalet Divanından Genel Mahkemeye altı (6) spesifik alanın transferi 1 Ekim
2024 tarihinde işlerlik kazanacaktır (madde 2(1)).
ABAD Statüsü madde 50b konuyla ilgili şu
düzenlemeyi getirmektedir. Maddi yönden, Genel Mahkeme, şu spesifik alanlardan birinin
veya birkaçının münhasıran içinde kalan ön karar prosedürü talepleri
hakkında karar vermeye yetkili kılınmıştır:
1. katma değer vergisi ortak sistemi,
2. özel tüketim vergileri,
3. Gümrük Kodu,
4. Kombine Nomenklatür kapsamındaki malların
tarife sınıflandırması,
5. uçağa binmenin reddedilmesi veya taşımacılık
hizmetlerinin tehiri veya iptali durumunda yolculara yönelik tazminat ve
yardım,
6. sera gazı emisyonu pay ticareti sistemi.
Yukarıdaki altı (6) spesifik alan, ABAD Basın
Açıklamasına göre, “açıkça tanımlanmış ve diğer alanlardan yeterince
ayrılabilir olan”, “Adalet Divanının geniş kapsamlı içtihat hukukundan
faydalanan” ve “nadiren ilkesel sorunlara yol açabilecek” alanlar olarak
nitelendirilmiştir. Dahası, bu altı (6) spesifik alan ön karar prosedürü
başvurularının “yaklaşık %20’sini oluşturmakta” olduğundan, “Adalet Divanının iş
yükünü gerçek anlamda azaltmaya yetecek kadar yüksek sayıda” olduğu da ifade
edilmiştir. Adalet Divanı, böylelikle “AB’nin yüksek ve anayasa mahkemesi olma
rollerine daha fazla odaklanabilecek”tir.
Maddi yönden, ön karar prosedürü bakımından Genel Mahkeme ile Adalet Divanının yargı
yetkisi arasındaki ilişki ise şöyle aydınlatılabilir. Adalet Divanının, şu
kaynaklarla ilgili bağımsız sorular doğuran ön karar prosedürü talepleri
hakkında karar vermeye yetkisi açıkça saklı tutulmuştur: birincil hukukun,
uluslararası kamu hukukunun, Birlik hukukunun genel ilkelerinin veya Avrupa
Birliği Temel Haklar Şartının yorumu. Dahası, Adalet Divanı, altı (6) spesifik
alandan birinin veya birkaçının münhasıran içinde kalmayan, başka bir
ifadeyle bu altı (6) spesifik alan dışında bir başka alanla da ilgili olan, ön
karar prosedürü talepleri hakkında karar vermeye devam edecektir.
Usuli yönden, ön karar prosedürü
bakımından Genel Mahkeme ile Adalet Divanının yargı yetkisi arasındaki ilişki
ise şöyle belirlenmiştir. Üye devlet mahkemeleri / ulusal mahkemeler, ön karar
prosedürü başvurularını Adalet Divanına gerçekleştirecektir. Adalet Divanı, ön
karar prosedürü talebinin yukarıdaki altı spesifik alandan birinin veya
birkaçının münhasıran içinde kaldığını doğruladıktan sonra talebi Genel
Mahkemeye transfer edecektir. Genel Mahkeme ise, bu talebi ön karar prosedürü
görmek için belirlediği dairelerden birine atayacaktır. Ayrıca, Genel Mahkeme,
davanın Birlik hukukunun birliğini veya tutarlılığını etkileyebilecek bir ilke
kararı gerektirdiği kanısına varırsa, davayı karar vermesi için Adalet Divanına
gönderebilecektir.
Ön Karar Prosedürü ile ilgili Diğer
Değişiklikler
2024 yılı değişikliği (2024/2019 sayılı Tüzük), ön karar prosedürü
ile ilgili olarak –bir önceki başlık altında ele alınana ek olarak– iki yenilik
daha içermektedir.
Birincisi, ön karar prosedürü başvurularının
bildirildiği kişiler genişletilmiştir (madde 1(1/a)). Halihazırda, ön karar prosedürü
başvuruları tüm üye devletlere ve Komisyona bildirilmektedir. Değişiklik ile
birlikte, bu başvurular artık Avrupa Parlamentosuna, Konseye ve Avrupa Merkez
Bankasına da bildirilecektir. Böylece, ABAD Basın Açıklamasına
göre, bu kişiler, “ihtilaflı konulara özel bir ilgileri olup olmadığını
değerlendirebilir ve dava beyanları veya yazılı gözlemler sunma haklarını kullanmak
isteyip istemediklerine karar verebilir”.
İkincisi, ön karar prosedürünün “şeffaflığı ve
açıklığını güçlendirmek için” birtakım
değişiklikler yapılmıştır. Artık, “ilgili bir kişi tarafından sunulan dava
beyanları veya yazılı görüşler, ilgili kişi yayına itiraz etmedikçe, davanın
kapanmasından sonra makul bir süre içinde [ABAD’ın] web sitesinde
yayınlanacaktır” (madde 1(1/b)). Böylece, ABAD Basın Açıklamasına
göre, “Adalet Divanının ve Genel Mahkemenin kararlarının daha iyi
anlaşılmasına imkân tanınacaktır”.
Sonuç
Ön karar prosedürü ile ilgili 2024 yılı değişiklikleri, önemli bir evreyi
temsil etmekte olup ana hatlarıyla iki amaçla tasarlanmış gözükmektedir.
Bunlardan ilki, Adalet Divanının iş
yükünü hafifletmektir. Örnekleyecek olursak ön karar prosedürü, 2023
yılında tamamlanan davalara ilişkin veriye bakıldığında, 532 dava ile Adalet Divanının iş yükünün
%67.94’ünü oluşturmaktadır (sayfa 13). ABAD Basın Açıklaması ile hesaplandığı gibi, altı (6) spesifik alan ön karar prosedürü
başvurularının “yaklaşık %20’sini oluşturmakta” ise yaklaşık 100 dava Adalet
Divanının iş yükünden düşecek gözükmektedir. Diğer taraftan, Genel Mahkeme, artık, her üye devletten gelen iki
hakim, dolayısıyla toplam 54 hakim ile oluştuğu için üstleneceği iş yükünü
karşılayabilecek gözükmektedir.
2024 yılı değişikliklerinin tasarım amaçlarından ikincisi ise ana
hatlarıyla ön karar prosedürünün
meşruiyetini güçlendirmek olarak görülebilir. Yukarıda değinildiği üzere, ön
karar prosedürü, AB hukukunun tam ve doğru olarak uygulanmasını sağlamak için
ABAD ile ulusal mahkemeler arasındaki işbirliği
platformu olarak hizmet etmektedir. Aynı zamanda, ön karar prosedürü, AB
hukukunun yeknesak / birörnek uygulanması, AB hukukunun etkililiği veya etkili
uygulanması ve AB hukukunun gelişmesi gibi önemli işlevleri yerine getirmektedir.
Bu nedenle de, 2024 yılı değişiklikleri, bir yandan Avrupa Parlamentosuna,
Konseye ve Avrupa Merkez Bankasına da
bildirimde bulunmak suretiyle katılımcılığı
genişleterek, diğer yandan sunulan
dava beyanlarını veya yazılı görüşleri web sitesine yüklemek suretiyle şeffaflığı ve açıklığı arttırarak, aslında,
ön karar prosedürünün meşruiyetini güçlendirmeye çaba harcamaktadır.
(Not düşmek gerekir ki değişiklikler, bu yönüyle, akademik çalışmalar açısından
da önemli bir kaynak oluşturma potansiyeline sahiptir.)
2024 yılı değişikliklerinin uzun vadede genel
olarak AB hukukunun özel olarak ön karar prosedürünün işleyişini nasıl
etkileyeceği zamanla daha iyi anlaşılacaktır, ancak bu değişikler şimdiden önemli bir evreyi temsil etmektedir.
Bu yazıya atıf için: İlke Göçmen, “Avrupa Birliği Adalet Divanı Nezdindeki Ön Karar Prosedürü ile ilgili Değişiklikler”, Yaşayan Avrupa Birliği Hukuku Blogu, 10/9/2024, Link: <https://yasayanabhukuku.blogspot.com/2024/09/onkararprosedurundekidegisiklikler.html>
Bu yazıyı faydalı buldunuz mu? Hiç bir içeriği kaçırmayın bizi takip edin.