05 May 2025

Malta’nın Altın Pasaport / Yatırım Yoluyla Vatandaşlık Programı Avrupa Birliği Hukukunu İhlal Ediyor: Commission v Malta (C-181/23) Kararı

Görsel: OpenAI DALL·E ile oluşturulmuştur.


İlke Göçmen, Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Avrupa Birliği Hukuku Anabilim Dalı / Jean Monnet Chair (2019-2022) / The Alexander von Humboldt Foundation – Georg Forster Research Fellow for Sustainable Development (2023-2024)

Giriş

Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD), 29 Nisan 2025 tarihinde Commission v Malta (C-181/23) davasındaki kararını açıklamıştır. Bu dava, ana hatlarıyla, bir üye devlet (Malta) vatandaşlığının ve dolayısıyla da Birlik vatandaşlığının kazanılmasıyla ilgilidir. ABAD, 1990’lı yıllardan bu yana, şu tespitte bulunmaktadır: “Her bir üye devlet, AB hukukunu gereği gibi dikkate alarak, vatandaşlığın kazanılmasına ve kaybına ilişkin koşulları belirler”. 2010’lu yıllardan bu yana da ABAD, bir üye devlet vatandaşlığının kaybı ile birlikte Birlik vatandaşlığının da kaybı yönünden “AB hukukunu gereği gibi dikkate almak” ifadesinin içini pey der pey doldurmaktadır. Bununla birlikte, ABAD, ilk kez Commission v Malta kararı ile birlikte bir üye devlet vatandaşlığının kazanılması ile birlikte Birlik vatandaşlığının da kazanılması yönünden aynı ifadenin sonuçlarına değinmiştir. Başka bir ifadeyle, bu karar neticesinde AB hukuku, bir üye devlet vatandaşlığının kazanılmasının çerçevesini çizmeye başlamıştır.   

Bu blog postta önce Birlik vatandaşlığı ile ilgili mevzuata ve içtihat hukukuna yer verilecek, sonra Commission v Malta davasının arka planı ortaya konacak, daha sonra ABAD’ın kararı ele alınacaktır.

1. Birlik Vatandaşlığı ve İlgili İçtihat Hukuku

1.1. Birlik Vatandaşlığının Kurucu Antlaşmalardaki Tarihsel Gelişimi

Birlik vatandaşlığı, Avrupa bütünleşmesinin en başında bulunmamakla birlikte 1990’lı yıllarla AB hukukunun bir parçası haline getirilmiştir. Avrupa Ekonomik Topluluğu Antlaşması (1958) ile üye devletler arasında bir ortak pazar kurmak tasarlanmıştı. Ortak pazar; malların ve sermayenin yanı sıra kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımını öngörmekteydi. Kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımı ise işçilerin, iş kuranların, hizmet sunanların ve hizmet alanların serbest dolaşımı anlamına gelmekteydi. Eğer gerçek kişiler bu serbest dolaşımdan yararlanmaktaysa “bir üye devlet vatandaşı” olmaları aranmaktaydı (örneğin bkz. FKP Scorpio Konzertproduktionen, para. 67-69). Maastricht Antlaşması (1993) ile birlikte ise Birlik vatandaşlığı tesis edilmiştir ve “bir üye devletin vatandaşı olan herkes Birlik vatandaşıdır” hükmü getirilmiştir (Avrupa Topluluğu Antlaşması md. 8(1)).

Birlik vatandaşlığı, kurucu antlaşma seviyesinde, Maastricht Antlaşması’ndan bu yana esaslı bir değişiklik geçirmemiş olup Lizbon Antlaşması (2009) sonrasında şu şekilde düzenlenmektedir. Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma (ABİHA) md. 20 uyarınca:

“1. Bu Antlaşma ile Birlik vatandaşlığı tesis edilmiştir. Bir üye devletin vatandaşı olan herkes Birlik vatandaşıdır. Birlik vatandaşlığı ulusal vatandaşlığın yerini almayıp ona ilavedir.

2. Birlik vatandaşları, Antlaşmalar’da öngörülen haklardan yararlanır ve yükümlülüklere tabi olur. Birlik vatandaşları, diğer hakların yanı sıra, aşağıdaki haklara sahiptir:

a) üye devletlerin topraklarında serbestçe dolaşma ve ikamet etme hakkı,

b) ikamet ettikleri üye devlette, o devletin vatandaşlarıyla aynı şartlarda, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ve yerel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı,

c) uyruğu olduğu üye devletin temsil edilmediği üçüncü bir ülkenin topraklarında, üye devletlerden herhangi birinin diplomatik veya konsolosluk makamlarınca, o üye devletin uyruklarıyla aynı şartlarda korunma hakkı,

d) Avrupa Parlamentosuna dilekçe verme, Avrupa Ombudsmanına başvurma ve Birlik kurumlarına ve danışma organlarına Antlaşmalar’ın dillerinden birinde başvurma ve aynı dilde cevap alma hakkı.

Bu haklar, Antlaşmalar’da belirlenen şartlar ve sınırlar çerçevesinde ve bu Antlaşmalar’a uygun olarak kabul edilmiş tedbirler vasıtasıyla kullanılır.”

1.2. İçtihat Hukukunda İlk Adımlar

Micheletti and Others kararı (1992), üye devlet vatandaşlığı (ve dolayısıyla Birlik vatandaşlığı) ile ilgili ilk karar olmuştur. Bay Micheletti, hem Arjantin hem İtalya vatandaşı olup, AB ortak pazar hukuku altındaki iş kurma hakkı (bir başka üye devlette istikrarlı ve devamlı olarak ekonomik etkinlik yürütmek) çerçevesinde İspanya’da diş hekimi olarak iş kurmak istemiştir. Bay Micheletti’ye göre kendisi AB üyesi devletlerden birinin (İtalya’nın) vatandaşlığına sahip olduğu için AB hukuku çerçevesinde iş kurma hakkından yararlanabilir. İspanya’ya göre ise Bay Micheletti iş kurma hakkından yararlanamaz, çünkü mutat ikâmetgahı esas alındığında kendisi İtalyan değil Arjantin vatandaşı sayılmalıdır. ABAD’a göre “her bir üye devlet, [AB] hukukunu gereği gibi dikkate alarak, vatandaşlığın kazanılmasına ve kaybına ilişkin koşulları belirler” (para. 10). Dahası, bir üye devlet (İspanya), bir başka üye devlet (İtalya) tarafından verilen vatandaşlığı tanımak için (mutat ikâmetgah gibi) ek koşullar getiremez (para. 10).

Maastricht Antlaşması (1993) ile tesis edilen “Birlik vatandaşlığı”, vatandaşlığın kazanılması ve kaybı yönünden, ABAD kararlarında bir değişikliğe yol açmamıştır. Bu yönden, ABAD, Kaur kararında (2001), Micheletti and Others kararına atıfla, aynı tespitini yinelemiştir: “Her bir üye devlet, [AB] hukukunu gereği gibi dikkate alarak, vatandaşlığın kazanılmasına ve kaybına ilişkin koşulları belirler” (para. 19). Dolayısıyla, içtihat hukukunda açıklığa kavuşmayı bekleyen husus, artık, “AB hukukunu gereği gibi dikkate alarak” ifadesi olmaya başlamıştır.

1.3. İçtihat Hukukunda Sonraki Adımlar

Bu ifadenin içi, ilk kez, Rottmann kararı (2010) ile birlikte doldurulmuştur. Burada, bir kişi bir üye devlet vatandaşlığı ile birlikte Birlik vatandaşlığını da kaybetmektedir. Bay Rottmann, Avusturya vatandaşı iken 1998 yılında Almanya vatandaşlığı için başvuru yapmış ve 1999 yılında bu vatandaşlığa kabul edilmiştir. Bay Rottmann, aynı zamanda, Avusturya hukuku uyarınca otomatik olarak Avusturya vatandaşlığını kaybetmiştir. İlgili Alman makamları, 2000 yılında Bay Rotmann’ın Almanya vatandaşlığı başvurusunda hile yaptığı gerekçesiyle vatandaşlığa kabul kararını geriye dönük olarak kaldırmıştır. Bu karar, Bay Rottmann’ın açtığı iptal davası nedeniyle henüz nihai hale gelmediyse de, nihai hale gelirse Bay Rottmann vatandaşlığı olmayan bir kişiye dönüşecektir.

ABAD, bu arka planda, “AB hukukunu gereği gibi dikkate alarak” ifadesini açıklığa kavuşturmuştur. Ona göre bir üye devlet vatandaşlığının ve dolayısıyla Birlik vatandaşlığının kaybı AB hukukunun kapsamı içinde kalır (para. 42). Dolayısıyla, “üye devletler, vatandaşlık alanındaki yetkilerini kullanırken [AB] hukukunu gereği gibi dikkate almalıdır” (para. 45). Bu yönden, Birlik vatandaşlığının kaybına neden olan bir karar, orantılılık ilkesi gereği, ilgili kişinin durumu açısından yol açtığı sonuçların AB hukuku ışığında değerlendirilmesini gerektirir (para. 55). Spesifik olarak, böyle bir karar, hem ilgili kişi hem de alakalı olduğunda aile üyeleri açısından her Birlik vatandaşının yararlandığı hakların kaybı yönünden incelenmelidir (para. 56). Bir üye devlet (Almanya), sırf ilgili kişi (Bay Rottmann) köken üye devletinin (Avusturya’nın) vatandaşlığını yeniden kazanamadı diye onu kendi vatandaşlığında tutmaya devam etmek zorunda olmasa bile, orantılılık ilkesi gereği, bu kişiye ilgili vatandaşlığı yeniden kazanmayı deneyebilmesi için makul süre vermelidir (para. 57-58). Sonuç olarak, bir üye devlet, vatandaşlığa kabul kararını hileli başvuru halinde geri alabilir, ancak geri alma kararı AB hukuku uyarınca orantılılık ilkesine uygun olmalıdır (para. 59).

Rottmann kararı (2010) ile birlikte Birlik vatandaşlığı ile ilgili kararlar, daha çok, üye devlet vatandaşlığının ve dolayısıyla Birlik vatandaşlığının kaybı ekseninde ilerlemeye başlamıştır. Konuyla ilgili olarak Tjebbes (C-221/17) kararı (2019) (para. 48), JY (C-118/20) kararı (2022) (para. 44 ve 74), X (C-689/21) kararı (2023) (para. 59) ve Yaşayan Avrupa Birliği Hukuku blogunda incelediğim S.Ö. and Others (C‑684-686/22) kararı (2024) (para. 34) aracılığıyla içtihat hukuku oldukça gelişmiştir. Buna karşın, Commission v Malta kararı, bir üye devlet vatandaşlığının kazanılması ile birlikte Birlik vatandaşlığının da kazanılması ile alakalı ilk karar olmuştur.

2. Commission v Malta Davasının Arka Planı

Commission v Malta davasının arka planı şöyle toparlanabilir (para. 28-40). Malta, 2014 yılında, “altın pasaport” olarak da adlandırılabildiği üzere, bir yatırım yoluyla vatandaşlık programı başlatmıştır. Bu program sayesinde yabancılar, Malta hukuku ile belirlenmiş birtakım ödemeler ve yatırımlar karşılığında Malta vatandaşlığı elde edebilmektedir. Komisyon, işbu programı öğrendikten sonra Malta ile önce diyalog kurmuş, sonra Malta’ya karşı AB hukukunun ihlali prosedürünü başlatmıştır:

(i) 1 Nisan 2020 tarihinde Komisyon, bir mektup aracılığıyla, 2014 yatırım yoluyla vatandaşlık programının, Birlik vatandaşlığının ‘satışını’ içerdiğinden, Birlik vatandaşlığı ile birlikte dürüst işbirliği ilkesini ihlal edebileceğini Malta’ya iletmiştir.

(ii) 20 Ekim 2020 tarihinde Komisyon, bu kez bir resmi bildirim mektubu aracılığıyla, 2014 yatırım yoluyla vatandaşlık programının ABİHA md. 20 ile AB Antlaşması md. 4(3) (yani sırasıyla Birlik vatandaşlığı ve dürüst işbirliği ilkesi ile ilgili maddeler) ile uyumsuz olduğu endişelerini Malta’ya iletmiştir.

(iii) 18 Aralık 2020 tarihinde Malta, işbu resmi bildirim mektubuna cevaben, Malta vatandaşlığının kazanılması ile ilgili hukukunu gözden geçireceğini Komisyona iletmiştir. Malta, bu arada 2014 programının yerine 2020 yatırım yoluyla vatandaşlık programını getirmiştir.

(iv) 9 Haziran 2021 tarihinde Komisyon, ek bir resmi bildirim mektubu aracılığıyla, 2020 yatırım yoluyla vatandaşlık programının da 2014 programının ticari niteliğini devam ettirdiğini, dolayısıyla ABİHA md. 20 ile AB Antlaşması md. 4(3) ile uyumsuz olduğu endişelerini Malta’ya iletmiştir.

(v) 6 Ağustos 2021 tarihinde Malta, işbu resmi bildirim mektubuna cevaben, Komisyonun pozisyonunun yetkilendirilme ilkesi (kısaca AB Antlaşması md. 5(2)’deki “Birlik, … ancak üye devletler tarafından … kendisine verilen yetkilerin sınırları dahilinde hareket eder” kuralı) ile uyumsuz olduğunu, bu yönden vatandaşlık konusunun üye devlet egemenlik alanı içinde kaldığını Komisyona iletmiştir.

(vi) 6 Nisan 2022 tarihinde Komisyon, bir gerekçeli görüş aracılığıyla, hem 2014 hem de 2020 yatırım yoluyla vatandaşlık programlarının ABİHA md. 20 ile AB Antlaşması md. 4(3)’e aykırı olduğunu Malta’ya ileterek AB hukuku ile uyumlu gerekli önlemleri almak için iki ay süre vermiştir.

(vii) 6 Haziran 2022 tarihinde Malta, işbu gerekçeli görüşe cevaben, Komisyonun tutumuna katılmadığını ona iletmiştir.

(viii) 21 Mart 2023 tarihinde Komisyon, 2014 programının AB hukukunu ihlal ettiğini düşündüğü hükümlerinin, esas itibariyle, 2020 programında da tekrarlandığını belirterek Malta’nın 2020 yatırım yoluyla vatandaşlık programına karşı ABİHA md. 20 ile AB Antlaşması md. 4(3)’e aykırılık iddiasıyla ihlal davası açmıştır.

3. Commission v Malta Kararı

ABAD, Commission v Malta kararında konuya önce ilkesel olarak, sonra somut uyuşmazlık özelinde yaklaşmıştır.

Konuya ilkesel olarak yaklaştığında, ABAD, ana hatlarıyla şu tespitlerde bulunmuştur. İlk olarak, yerleşik içtihat hukuku uyarınca: “Kendi vatandaşlığının verilmesi ve kaybedilmesi koşullarını belirlemek, uluslararası hukuku gereği gibi dikkate alarak, her bir üye devlete düşmekle birlikte, bu yetkiler AB hukuku gereği gibi dikkate alınarak kullanılmalıdır” (para. 81).

ABAD, ikinci olarak, Birlik vatandaşlığı ile bağlantılı birtakım kurucu antlaşma maddelerine, onlarla ilgili içtihat hukukuna da atıf vermek suretiyle, arka arkaya değinerek birtakım çıkarımlarda bulunmuştur (para. 84–90):

(i)  AB Antlaşması md. 3(2) uyarınca: “Birlik, vatandaşlarına, … kişilerin serbest dolaşımının sağlandığı, iç sınırların olmadığı bir özgürlük, güvenlik ve adalet alanı sunar.”

(ii) ABİHA md. 21(1) uyarınca: “Her Birlik vatandaşı, … üye devletlerin ülkelerinde serbestçe dolaşma ve ikamet etme hakkına sahiptir.”

(iii) ABİHA md. 45, 49 ve 56 uyarınca Birlik vatandaşları, sırasıyla, işçilerin serbest dolaşımından, iş kurma hakkından ve hizmetlerin serbest dolaşımından yararlanabilir.

(iv) AB Antlaşması md. 10 ve 11 ile ABİHA md. 20, 22 ve 24 uyarınca Birlik vatandaşları, örneğin Avrupa Parlamentosuna dilekçe verebilmek gibi, AB’nin demokratik hayatına katılımlarını sağlayan birtakım siyasi haklara sahiptir.

(v) ABİHA md. 23 uyarınca Birlik vatandaşları, üçüncü ülkelerde üye devletlerden herhangi birinin diplomatik veya konsolosluk makamlarınca korunma hakkına sahiptir.

O halde, “bir üye devletin vatandaşlık verilmesine ilişkin koşulları belirleme yetkisini kullanması, ortak bir hukuk düzeni olarak [AB’nin] işleyişi üstünde sonuçlar doğurur” (para. 89). Ayrıca, yukarıdaki çeşitli haklar ışığında, “Birlik vatandaşlığına ilişkin hükümler, … [AB’nin] kendisinin varlık sebebi (raison d’être) olan bütünleşme sürecinin uygulanmasına katkı yapacak şekilde yapılandırılmış olarak kurucu antlaşmaların temel hükümleri arasında yer alır ve dolayısıyla [AB’nin] anayasal çerçevesinin ayrılmaz bir parçasını oluşturur” (para. 91). Ayrıca, “Birlik vatandaşlığı, bütünleşme sürecinin temelini oluşturan dayanışmanın başlıca somut ifadelerinden biridir ve … spesifik bir hukuk sistemi olarak [AB’nin] kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır” (para. 93).

ABAD, üçüncü olarak, dürüst işbirliği ilkesinden bahsetmiştir. AB Antlaşması md. 4(3) uyarınca üye devletler, diğerlerinin yanı sıra, “[AB’nin] hedeflerine ulaşmayı tehlikeye düşürebilecek her türlü önlemden kaçınır” (para. 94).

O halde, “bir üye devletin vatandaşlık verilmesine ilişkin koşulları belirleme yetkisini kullanması … sınırsız değildir” ve hiçbir üye devlet, “bu yetkiyi, Birlik vatandaşlığının doğasıyla açıkça bağdaşmayan bir biçimde kullanmamalıdır” (para. 95). Bu bakımdan, “bir üye devletin vatandaşlık bağının temeli, o devlet ile vatandaşları arasındaki dayanışma ve iyi niyet özel ilişkisi … tarafından oluşturulur” (para. 96). Bu tür dayanışma ve iyi niyet özel ilişkisinin tesisi bakımından, “her üye devlet, bu kriterlerin AB hukukuna uygun olarak uygulanması şartıyla, uygulanacak kriterlerin seçiminde geniş bir takdir yetkisine sahiptir” (para. 98). Bununla birlikte, bir üye devlet, “vatandaşlığın esas olarak önceden belirlenmiş ödemeler ve yatırımlar karşılığında verildiği … ticari nitelikli prosedüre dayalı bir vatandaşlık programı kurduğunda ve uyguladığında … dayanışma ve iyi niyet özel ilişkisi gerekliliğini açıkça göz ardı eder” (para. 99). Bu tür bir program, “Birlik vatandaşlığının verilmesinin ticarileştirilmesi anlamına gelir ki bu da Antlaşmalardan kaynaklanan temel statü kavramıyla bağdaşmaz” (para. 100).

Konuya somut uyuşmazlık özelinde yaklaştığında, ABAD, birtakım ön tespitleri takiben dört hat üzerinden hareket etmiştir. Ön tespit olarak, Malta’nın 2020 yatırım yoluyla vatandaşlık programının koşulları, ana hatlarıyla, şu şekildedir (para. 102):

(i) Malta’ya 600.000 Avro veya 750.000 Avro tutarında katkı payı ödenmelidir.

(ii) Asgari değeri 700.000 Avro olan bir konut satın alınmalıdır veya alternatif olarak bu konut asgari 5 yıllık bir süre boyunca yıllık en az 16.000 Avro’ya kiralanmalıdır.

(iii) İlgili bir yere en az 10.000 Avro bağış yapılmalıdır.

(iv) Malta’da 36 aylık bir süre için hukuka uygun ikamet edilmelidir, ancak ilave 150.000 Avroluk bir katkı halinde bu süre 12 aya indirilebilir.

(v) Vatandaşlığa kabul edilebilirlik doğrulanmalıdır.

İlk olarak, yukarıdaki ilk üç koşul, yani önceden belirlenmiş ödemeler ve yatırımlar 2020 programında kilit bir yer tutmakta olup bu da vatandaşlığın verilmesinin ticarileştirildiğine işaret etmektedir (para. 103). Ayrıca, 2020 programındaki diğer koşullar varılan bu sonucu değiştirmeye yetmemektedir. Bu yönden, ikinci olarak, dördüncü koşul, Malta’nın ülkesinde oldukça sınırlı bir hukuka uygun ikamet etmek yeterli sayıldığı için, özellikle ilk üç koşul karşısında, vatandaşlığın verilmesinde esaslı bir kriter oluşturuyor olmasa gerekir (para. 108). Üçüncü olarak, beşinci koşul, esas olarak, Malta’nın kamu güvenliği ve ulusal güvenlik gibi birtakım kamu çıkarı hedeflerini zayıflatmamak amacıyla getirilmiş olup vatandaşlığın verilmesinin ticarileştirilmesini ortadan kaldırmamaktadır (para. 113). Dördüncü olarak, 2020 programı, yetkili ajansların web sitelerinde “potansiyel başvuru sahiplerine ‘[AB’nin] 27 ülkesinden herhangi birinde ikamet etme, eğitim görme ve çalışma hakkı’ sunuyoruz” şeklinde tanıtılmıştır (para. 119). Başka bir ifadeyle, Malta, 2020 programını “Birlik vatandaşlığından kaynaklanan faydaları sunan bir vatandaşlık programı olarak kamuoyuna sunmuştur” (para. 120).

Sonuç olarak, Malta’nın 2020 yatırım yoluyla vatandaşlık programı, önceden belirlenmiş ödemeler ve yatırımlar karşılığında ticari nitelikli prosedüre dayalı bir vatandaşlık programı kurmakta olup bir üye devlet ve dolayısıyla Birlik vatandaşlığının verilmesinin ticarileştirilmesi anlamına gelir, ki bu nedenle de Malta ABİHA md. 20 ve AB Antlaşması md. 4(3) (yani sırasıyla Birlik vatandaşlığı ve dürüst işbirliği ilkesi ile ilgili maddeler) kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmemektedir (para. 121).

Sonuç

Commission v Malta (C-181/23) kararı, bir üye devlet vatandaşlığının kazanılması ile birlikte Birlik vatandaşlığının da kazanılması ile AB hukuku arasındaki ilişkiye açıkça değinen ilk karar olmuştur. ABAD, 1990’lı yıllardan bu yana şu tespitte bulunmaktaydı: “Her bir üye devlet, AB hukukunu gereği gibi dikkate alarak, vatandaşlığın kazanılmasına ve kaybına ilişkin koşulları belirler”. Bununla birlikte, “AB hukukunu gereği gibi dikkate almak” ifadesinin sonuçları, bir üye devlet vatandaşlığının kazanılması söz konusu olduğunda, işbu karara kadar bilinmemekteydi.

ABAD önündeki görüşler incelendiğinde konuyla ilgili tutum farklılıkları kendisini açıkça göstermektedir:

(i) Komisyona göre AB hukuku, bir üye devlet vatandaşlığının kazanılması açısından, “ilgili devlet ile başvurucu arasında bir gerçek bağ” olmasını gerektirir, örneğin fiilen ikamet etme koşulu böyle bir bağı tesis etmek için araçlardan birisi olarak görülebilir (para. 46, 54).

(ii) Hukuk Sözcüsü Collins’in 4 Ekim 2024 tarihli Görüşüne göre ise “bir üye devletin vatandaşlık verme veya geri alma konusundaki egemen ayrıcalığının kullanımı sınırsız değildir ve hem AB hukuku hem de uluslararası hukuk, ilke olarak, bu kullanımı kısıtlayabilir” (para. 49). Örneğin, “AB hukukunun kötüye veya hileli kullanılamayacağı hukukun genel ilkesi” bu bağlamda da gündeme getirilebilir (para. 51). Bununla birlikte, somut uyuşmazlıkta, Komisyonun iddia ettiği gibi, AB hukuku, vatandaşlığın verilmesi için AB hukukunun bir üye devlet ile bir birey arasında herhangi bir ‘gerçek’ bağın varlığını gerektirmez (para. 58).

(iii) Malta’ya göre bir üye devletin vatandaşlık vermekteki münhasır yetkisini tehlikeye atmamak adına, yalnızca, “bir üye devletin vatandaşlığa kabul politikasının, genel ve sistematik bir şekilde, [AB’nin] değerlerini ve hedeflerini ciddi ihlali durumunda, bu politikanın AB hukukuna aykırı olduğu kabul edilmelidir” (para. 66).

(iv) ABAD’a göre ise Malta’nın argümanı açık olarak ret edilmelidir (para. 82). Bir üye devlet vatandaşlık verilmesine ilişkin koşulları belirleme yetkisini “Birlik vatandaşlığının doğasıyla açıkça bağdaşmayan bir biçimde kullanmamalı” olup “bir üye devletin vatandaşlık bağının temeli, o devlet ile vatandaşları arasındaki dayanışma ve iyi niyet özel ilişkisi … tarafından oluşturulur” (para. 95–96). Bu arka planda, “Birlik vatandaşlığının verilmesinin ticarileştirilmesi … Antlaşmalardan kaynaklanan temel statü kavramıyla bağdaşmaz” (para. 100). Böylelikle ABAD, hem Hukuk Sözcüsü Collins’in görüşünü takip etmemiştir hem de Komisyonun argümanını örtülü olarak reddetmiştir.

Konuyla ilgili tutum farklılıkları, dahası, literatüre bakılıp Commission v Malta kararı ile ilgili yazılanlar incelendiğinde de kendisini açıkça göstermektedir:

(i) Bir ön tespit olarak, Stephen Coutts’un iyi bir biçimde özetlediği üzere: ABAD “anayasal bir tercihle karşı karşıyadır: Birlik vatandaşlığının anayasal mantığı, hukuki materyallerin desteklemediği, bazı ortak üyelik kriterlerine doğru itme kuvveti uygulamaktadır. … Bu kriterleri vazetmeyi seçmek … açıkça hakimler liderliğindeki bir gelişme olacağı için anayasal soruları da beraberinde getirecektir”.

(ii) Kimilerine göre, ABAD bir üye devlet vatandaşlığının kazanılması ile birlikte Birlik vatandaşlığının da kazanılması konusunu, buna yönelik hukuki düzenlemelerin yokluğunda, ana hatlarıyla üye devletlere ait bir mesele olarak konumlandırmalıydı. Örneğin Martijn van den Brink’e göre yatırım yoluyla vatandaşlığın ahlaki olarak haklı veya siyasi olarak ihtiyatlı olup olmadığı bir başka mesele olmakla birlikte, hukuki açıdan ABAD, Hukuk Sözcüsü Collins’in görüşünü takip etmelidir, aksi halde anayasayı çiğnemekle karşı karşıya kalabilir.

(iii) Kimilerine göreyse, ABAD bir üye devlet vatandaşlığının kazanılması ile birlikte Birlik vatandaşlığının da kazanılması konusunu, buna yönelik açık hukuki düzenlemeler olmasa bile, ana hatlarıyla AB hukuku ile çevrelenmiş bir mesele olarak konumlandırmalıydı. Örneğin Merijn Chamon’a göre “… bir üye devletin, AB hukuku uyarınca, ulusal vatandaşlık vermekte sınırsız takdir yetkisine sahip olmadığı ilkesi tamamen savunulabilir görünmektedir”.

Her hâlükârda, Commission v Malta kararı, gerekçelendirmesi kimilerince beğenilse (Simon Cox ve Emanuela De Falco) ve kimilerince beğenilmese (Steve Peers & Guillermo Íñiguez) bile, AB hukukunun bir üye devlet vatandaşlığının kazanılmasının çerçevesini çizeceğini ortaya koymuştur. Bu da birçok yeni soruya kapı aralamıştır:

(i) Bir yandan bu karar hukuki sonuçları itibariyle netleştirilmeyi beklemektedir: Malta özelinde, örneğin Malta’nın 2014 ve 2020 yatırım yoluyla vatandaşlık programları ile verilen vatandaşlıkların geri alınıp alınmayacağı bir soru işareti oluşturabilir. AB üyesi devletlerden diğerleri, özellikle de Malta’nınki ile benzer vatandaşlık programlarına sahip olanlar bakımından ise, örneğin kendi benzer vatandaşlık programlarını sona erdirip erdirmeyecekleri gündeme getirilebilir.

(ii) Diğer yandan bu karar, bir üye devlet vatandaşlığının ve dolayısıyla Birlik vatandaşlığının kazanılması ile ilgili test itibariyle netleştirilmeyi beklemektedir: Örneğin, Birlik vatandaşlığının verilmesinin ticarileştirilmesi ne zaman gerçekleşmiş sayılacaktır? Örneğin, başka hangi kriterler dayanışma ve iyi niyet özel ilişkisi gerekliliğini açıkça göz ardı edecek, dolayısıyla AB hukukuna aykırılık taşıyacaktır?

Commission v Malta kararı, bir üye devlet vatandaşlığının kazanılması ile birlikte Birlik vatandaşlığının da kazanılmasının AB hukuku ışığındaki sınırlarını çizen ilk karar olmuşsa da, çok büyük ihtimalle, son karar olmayacaktır. Bunun yanı sıra, karar, anayasal bağlamdaki yansımaları göz önünde bulundurulduğunda, tartışmalı olmaya devam edecektir.

 

Bu yazıya atıf için: İlke Göçmen, “Malta’nın Altın Pasaport / Yatırım Yoluyla Vatandaşlık Programı Avrupa Birliği Hukukunu İhlal Ediyor: Commission v Malta (C-181/23) Kararı”, Yaşayan Avrupa Birliği Hukuku Blogu, 5/5/2025, Link: <https://yasayanabhukuku.blogspot.com/2025/05/C-181-23.html>


Bu yazıyı faydalı buldunuz mu? Hiç bir içeriği kaçırmayın bizi takip edin.

 


No comments:

Post a Comment