01 December 2025

Telif Hakkıyla Korunan Yapay Zekaya İlişkin Uyumlaştırılmış Standartlara Erişim Hakkı: Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın Public.Resource.Org Kararı Çerçevesinde Kısa Bir Değerlendirme


Fotoğraf bilgileri: ChatGPT (OpenAI) tarafından oluşturulmuştur.  



Esra Demir, Dr. Öğr. Üyesi,

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Bilişim ve Teknoloji Hukuku Anabilim Dalı

 

Giriş

Bilimsel ve teknolojik ilerlemeler karşısında, geleneksel yasa yapım tekniklerinin düzenlemeye tabi alanların ihtiyaçlarını yeterince karşılayamaz hale gelmesiyle, düzenleme konusunda yenilikçi yaklaşımların benimsenmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu yenilikçi yaklaşımlar kapsamında, kamu sektörü ile özel sektör arasında iş birliği gerektiren araçlar düzenleme mekanizmalarına dahil edilmeye başlanmıştır. 1980’lerde Avrupa Birliği (AB) düzenlemelerine standartların dahil edilmesi bu bağlamda değerlendirilebilecektir. Günümüzde ise standartlar, AB dijital düzenlemelerinde yaygın olarak kullanılan bir araç haline gelmiştir. Ancak geleneksel olarak esnek hukuk aracı olan ve bağlayıcılığı bulunmayan standartların düzenleyici mekanizmaya dahil edilmesi, hukuki etkisine dair tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Özellikle Komisyon’un talebiyle Avrupa Standardizasyon kuruluşları tarafından hazırlanan ve referansları AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanan uyumlaştırılmış standartların hukuki etkisi ve bu standartlara erişim konusu güncel tartışmaların merkezinde yer almaktadır.

Bu blog yazısının amacı, AB yapay zeka (YZ) düzenlemesinde (2024/1689 sayılı Tüzük) öngörülen uyumlaştırılmış standartların hukuki etkisini göz önüne alarak, telif hakkı ile korunan bu standartlara erişim hakkını ele almaktır. Bu bağlamda yazı, Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD) 2024 yılında verdiği C-588/21 P - Public.Resource.Org ve Right to Know v. Komisyon ve Diğerleri kararı (Public.Resource.Org kararı) ışığında uyumlaştırılmış standartların hukuki etkisine ve bu standartlara erişim konusuna ilişkin tartışmalara mercek tutmayı amaçlamaktadır. Yazı, önce standardizasyon aracı hakkında kısa genel bilgiler verecek, ardından AB YZ düzenlemesinde öngörülen bu aracın rolünü ele alacaktır. Daha sonra, ilgili ABAD kararı bağlamında uyumlaştırılmış standartların hukuki etkisi ve bu standartlara erişim hakkına ilişkin değerlendirmeler sunacaktır.

I. Avrupa Birliği Hukukunda Standardizasyon Aracı

1970’li yılların sonuna kadar, AB mevzuatının düzenlemeye konu olan alanla ilgili tüm teknik ayrıntıları içermesi gerektiği kabul edilmekteydi. Bu, düzenlemenin konusuyla ilgili tüm ayrıntıların yasama süreci kapsamında tartışılması ve karara bağlanması anlamına gelmekteydi. Ancak, AB üye devlet sayısının artması, üye devletler arasında teknik konularda yaşanan anlaşmazlıklar ve mevzuatın hazırlanmasında yaşanan gecikmeler, teknik gerekliliklerin düzenlenmesine özel sektör aktörlerinin dahil edilmesine zemin hazırlamıştır.[1] Bu çerçevede, 1985 yılında, Bakanlar Konseyi (Konsey), geleneksel uyumlaştırma yaklaşımını değiştiren ‘teknik uyumlaştırma ve standartlara yeni bir yaklaşım’ konulu bir karar kabul etmiştir. Bu karar ile, yasama ve teknik standartlar arasındaki etkileşim, örneğin güvenlik ve tüketiciyi koruma alanlarında yalnızca temel gereklilikleri belirleyen ve belirli teknik standartları oluşturma görevini özel standardizasyon kuruluşlarına bırakan ‘çerçeve direktifler’ aracılığıyla başlamıştır.[2] Bu yeni yaklaşımla AB, kamu sektörünün düzenlemeye konu alanda arzu edilen ilke ve kuralları belirlediği, özel sektörün ise teknik bilgi birikimiyle bu ilke ve kuralların nasıl uygulamaya geçirilebileceğine dair yol gösterdiği bir mekanizma oluşturmuştur. Standardizasyon gibi esnek hukuk araçlarının düzenleyici mekanizmaya dahil edilmesi ile değişikliklere daha kolay uyarlanabilen bir anlayış sunan bu yaklaşım, zamanla AB’nin hukuk alanındaki faaliyetlerinin önemli bir parçası haline gelmiştir.[3]

2012 yılında, AB yasa koyucusu, Avrupa Standardizasyonu hakkında bir düzenleme (1025/2012 sayılı Tüzük) yayımlamıştır. Düzenlemenin 1. maddesinde, bu düzenleme ile amacın, Avrupa standardizasyon kuruluşları, ulusal standardizasyon kurumları, üye devletler ve Komisyon arasındaki iş birliğinin gerçekleştirilmesi, AB mevzuatı ve politikalarını desteklemek amacıyla ürünler ve hizmetler için Avrupa standartlarının ve Avrupa standardizasyon çıktılarının oluşturulması, referans alınabilecek bilgi ve iletişim teknolojileri teknik özelliklerinin belirlenmesi, Avrupa standardizasyonunun finansmanı ve Avrupa standardizasyonuna paydaşların katılımı ile ilgili kuralların belirlenmesi olduğu ifade edilmiştir. Düzenlemenin 2. maddesince standart, tanınmış bir standardizasyon kuruluşu tarafından kabul edilen, tekrarlanan veya sürekli uygulama için hazırlanan ancak uygulanması zorunlu olmayan teknik bir özellik olarak tanımlanmıştır. Buna göre, standart, uluslararası bir standardizasyon kuruluşu (ISO,[4] IEC[5] ve ITU[6]) tarafından kabul edilen ‘uluslararası standart’ olabileceği gibi, bir Avrupa standardizasyon kuruluşu (European Standardisation Organisation - ESO) (CEN,[7] CENELEC[8]  ve ETSI[9]) tarafından kabul edilen ‘Avrupa standardı’, Komisyonun AB uyumlaştırma mevzuatının uygulanması için yaptığı talep üzerine kabul edilen ‘uyumlaştırılmış standart’ veya ulusal bir standardizasyon kuruluşu tarafından kabul edilen ‘ulusal standart’ olabilecektir.

II. Avrupa Birliği Yapay Zeka Düzenlemesinde Uyumlaştırılmış Standartlar

AB’nin dijitale ilişkin düzenlemeleri, özellikle 2010’lu yıllardan bu yana dikkat çeken bir ivme kazanmış ve günümüzde dijital alanda çok sayıda yeni düzenlemenin yürürlüğe girmesiyle önemli gelişmeler kaydetmiştir. Genel olarak AB dijital düzenlemelerinin ikili bir hedef benimsediği, bir yandan teknolojinin hayatımızı geliştirmeye yönelik sunduğu fırsatlardan yararlanmaya devam ederken diğer yandan temel hak ve özgürlüklerimize yönelik ortaya çıkarabileceği riskleri minimize etmeyi amaçladığı söylenebilecektir. Bu ikili hedefin gerçekleştirilmesi doğrultusunda AB yasa koyucusu, geleneksel yasa yapım tekniklerine ek olarak kamu-özel sektör aktörlerinin birlikte iş birliği halinde hareket etmelerini gerektiren karma bir yaklaşım ortaya koymuştur.[10] Bu çerçevede AB, dijital düzenlemelerde davranış kuralları, sertifikasyon ve standartlar gibi çeşitli esnek hukuk araçlarını benimsemiştir. Özellikle teknoloji gibi hızla gelişen ve değişen alanların düzenlenmesinde AB’nin bu kamu-özel sektör aktörlerinin iş birliğini gerektiren mekanizmayı benimsemesinin düzenleme alanına yenilikçi bir yaklaşım getirdiği söylenebilecektir.

AB, dijital stratejisi kapsamında, YZ teknolojilerinin geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve kullanımı için daha iyi koşullar oluşturmak amacıyla YZ’nin hukuki çerçevesine ilişkin çalışmalar başlatmıştır. Komisyon tarafından 2021 yılında önerilen YZ düzenlemesi devam eden yıllarda adından çokça söz ettirmiş ve Avrupa Parlamentosu ve Konsey tarafından 13 Haziran 2024 tarihinde kabul edilerek, 2 Ağustos 2024 tarihinde yürürlüğe girmiştir (madde 113). YZ sistemlerine ilişkin ilk kapsamlı düzenleme olan AB YZ düzenlemesi (2024/1689 sayılı Tüzük), ana hatlarıyla, 2 Ağustos 2026 itibariyle uygulanacaktır (madde 113).

AB YZ düzenlemesinin 40. maddesinde uyumlaştırılmış standartlar düzenlenmektedir. Bu hükme göre, yüksek riskli YZ sistemleri veya genel amaçlı YZ modellerinin, AB Resmi Gazetesi’nde referansları yayımlanan uyumlaştırılmış standartlara veya bunların bir kısmına uygunluğun ilgili hükümlerde belirtilen gerekliliklere veya yükümlülüklere uyum varsayımı anlamına geleceği düzenlenmiştir. Yukarıda da kısaca değinildiği üzere, uyumlaştırılmış standartlar, Komisyon tarafından yapılan talep üzerine kabul edilen bir Avrupa standardını ifade etmektedir. Avrupa Standardizasyonu hakkındaki düzenlemenin 10. maddesi uyarınca uyumlaştırılmış standart prosedürünü başlatmak için Komisyon’un Avrupa standardizasyon kuruluşlarına (CEN, CENELEC ve ETSI) uyumlaştırılmış standart hazırlanması için bir talepte bulunması gerekmektedir. Bu talep üzerine, Komisyon talebinde açıkça belirtilen politika hedefleri dikkate alınarak ve uzlaşmaya dayalı olarak Avrupa standardizasyon kuruluşları tarafından hazırlanacaktır. Komisyon ayrıca talep edilen belgenin içeriğine ilişkin gereklilikleri de belirleyecektir. Uyumlaştırılmış standartların hazırlanmasını takiben Komisyon, standartların talebine uygun olup olmadığını kontrol edecek ve ilgili standartların referanslarını AB Resmi Gazetesi’nde yayımlayacaktır. Burada dikkat çeken husus standartların içeriğinin değil yalnızca referanslarının AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanıyor olmasıdır. Standartların içeriğine erişim ise standardizasyon kuruluşu tarafından belirlenen bir ücretten oluşan telif hakkı kısıtlamalarına tabi tutulmaktadır.[11]

YZ düzenlemesinin 40. maddesinden anlaşıldığı üzere uyumlaştırılmış standartlara uyum, YZ düzenlemesinin gerekliliklerine uyum varsayımı anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, uyumlaştırılmış standartlara uyulması düzenlemeye tabi kuruluşlar açısından büyük önem taşımaktadır. Bununla birlikte, YZ düzenlemesinin bağlayıcılığı olmayan, ancak yorum açısından önem taşıyan Dibacesinin 117. paragrafı uyumlaştırılmış standartların gönüllü niteliğine vurgu yapmaktadır. Buna göre, YZ sağlayıcılarının, kendi yorumlarına göre alternatif uygun araçlar kullanarak, düzenlemede belirtilen gerekliliklere uyum sağladıklarını gösterebilecekleri belirtilmiştir. Bu, uyumlaştırılmış standartlara uyumun YZ düzenlemesinin gerekliliklerine uyum varsayımı oluşturmasına rağmen, YZ sağlayıcılarının bunları takip etmekle hukuken (de jure) yükümlü olmadıklarını vurgulamak açısından önemlidir.

Her ne kadar teorik olarak, düzenlemeye tabi kuruluşların uyumlaştırılmış standartlara uymakla hukuki olarak yükümlü olmadıkları belirtilse de pratikte uyumlaştırılmış standartların sanıldığı kadar gönüllü araçlar olmadıkları gözlemlenmektedir.[12] Zira, bu standartlar Komisyon aracılığıyla ve Komisyon’un denetiminde hazırlanmakta olup YZ düzenlemesine dair temel gereklilikleri karşılamanın görece daha ucuz, hızlı ve güvenli bir yolunu sunmaktadır.[13] Bu husus ise hukuken (de jure) bağlayıcılığı bulunmayan uyumlaştırılmış standartların fiilen (de facto) bir bağlayıcılık ortaya koyduğu sonucuna yaklaştırmaktadır. Uyumlaştırılmış standartların bağlayıcılığının kabulü ise erişimi telif hakkı ile korunan ve kısıtlanan bu standartlara erişim hakkını, Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma’nın 15. maddesinin 3 fıkrası ile Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nın 42. maddesi uyarınca tartışmaya açmaktadır. Bu bağlamda, ABAD’ın konuya yaklaşımı yol gösterici olabilecektir.

III. Public.Resource.Org Kararı Çerçevesinde Uyumlaştırılmış Standartların Hukuki Etkisinin Değerlendirilmesi

2024 yılında ABAD, uyumlaştırılmış standartların hukuki etkisine ve bu standartlara erişim hakkına dair önemli bir karar vermiştir. Karara konu olay, 2018 yılında Public.Resource.Org ve Right to Know isimli iki kâr amacı gütmeyen kuruluşun, oyuncakların güvenliğine dair hazırlanmış dört uyumlaştırılmış standarda erişim için Komisyon’a başvuru yapmasını içermektedir. Ancak Komisyon, yapılan bu başvuruyu 2001 tarihli Avrupa Parlamentosu, Konsey ve Komisyon belgelerine kamunun erişimi hakkındaki düzenlemenin 4. maddesinin 2. fıkrası özelinde, fikri mülkiyet dahil olmak üzere, gerçek veya tüzel kişilerin ticari çıkarlarının bulunmasını gerekçe göstererek reddetmiştir. Bunu takiben, bu iki kuruluş, söz konusu Komisyon kararının iptali amacıyla Genel Mahkeme nezdinde iptal davası açmıştır. Ancak Genel Mahkeme’nin davayı Komisyon lehine neticelendirmesi üzerine, davacılar Adalet Divanına temyizen başvurmuşlardır.    

Public.Resource.Org davasında Adalet Divanı, uyumlaştırılmış standartların yayımlanmasında ticari çıkar istisnasının uygulanmasını önleyebilecek üstün kamu yararı olup olmadığı sorusunu ele almıştır.[14] Divan, incelemesinde, 2016 yılında James Elliot Construction davasında verdiği, referansları AB Resmi Gazetesi’nde yayımlanan uyumlaştırılmış standartların hukuki etkileri nedeniyle AB hukukunun bir parçasını oluşturduğu yönündeki kararını hatırlatmıştır.[15] Divan, Avrupa standardizasyon sisteminde Komisyon’un oynadığı merkezi rolü vurgulayarak,[16] standartların hazırlanmasının özel sektör aktörlerine devredilmiş olsa bile, bir uyumlaştırılmış standardın hazırlanmasını talep etme yetkisinin yalnızca Komisyon’da olduğunu belirtmiştir.[17] Uyumlaştırılmış standartlara uyumdan kaynaklanan hukuki etki ile ilgili olarak, Divan, bu standartlara uyumun zorunlu olmamasına rağmen, ilgili düzenlemelerin temel gerekliliklerine uygunluk varsayımı anlamına geldiğini belirtmiş ve AB pazarına mal veya hizmetlerin girebilmesi ve pazarda serbestçe dolaşabilmesi için uygunluk varsayımının önemli olduğunu eklemiştir.[18] Teorik olarak gönüllü niteliğinin aksine, Divan, bu standartlara uyumdan başka bir prosedür arayışına girmenin ekonomik ve idari açıdan zor, hatta imkansız olabileceğini de belirtmiştir.[19] Divan, hukukun üstünlüğü ilkesi ile paralel şekilde, AB hukukunun bir parçası olarak kabul edilen uyumlaştırılmış standartlara erişimin, hem bu standartların bireylerin hak ve yükümlülüklerine dair hususları belirtebilmesi hem de belirli bir ürün veya hizmetin söz konusu mevzuatın gerekliliklerine uygun olup olmadığının ilgililerce kontrol edilebilmesi açısından önemli olduğunu belirtmiştir.[20] Adalet Divanı, Genel Mahkeme’nin uyumlaştırılmış standartlara erişim konusunda kamu yararının bulunmadığına ilişkin kararının hukuka aykırı olduğunu, uyumlaştırılmış standartlara erişimde üstün bir kamu yararı bulunduğunu gerekçe göstererek bozmuştur.[21]

Sonuç

Public.Resource.Org kararı, ana hatlarıyla 2026 yılı itibariyle uygulanacak olan AB YZ düzenlemesinin öngördüğü ilke ve kurallara uyumda YZ sistemleri kullanılarak oluşturulan ürün ve hizmetlerin AB pazarına girebilmesi ve pazarda serbest dolaşımdan faydalanabilmesi adına önemli notlar içermektedir. Public.Resource.Org kararı ile ABAD, uyumlaştırılmış standartların hukuki etkisine ilişkin soruları belli bir ölçüde cevaplamış ve uyumlaştırılmış standartların bağlayıcı bir etkisi olduğunu göstererek uyumlaştırılmış standartlara erişimde üstün bir kamu yararı bulunduğunu belirtmiştir. YZ düzenlemesinde öngörüldüğü üzere uyumlaştırılmış standartlara uyum YZ düzenlemesinin gerekliliklerine uyum varsayımından yararlanacaktır. Bu çerçevede AB hukukunun bir parçası olarak kabul edilen ve bağlayıcı etki doğuran bu standartlara erişim hakkında üstün kamu yararının bulunduğunun kabulü önemli bir adımdır. Ancak, bu karar, konu ile ilgili tüm soru ve sorunları ortadan kaldırmamaktadır. Zira, uyumlaştırılmış standartların proaktif olarak yayımlanıp yayımlanmayacağı, eğer yayımlanacaksa, bu standartların kim tarafından ve nasıl erişime açılacağı ve standartların hala telif hakkı korumasına tabi olup olmayacağı gibi bir dizi soru cevaplanmayı beklemektedir.[22] Yakın gelecekte bu soruları yanıtlamak, YZ alanında da uygulanacak olan uyumlaştırılmış standartlara erişimin nasıl sağlanacağı ve kurumların telif hakkı korumasına ilişkin bir reforma gidip gitmeyeceklerinin anlaşılması açısından önemlidir.


Bu yazıya atıf için: Esra Demir, “Telif Hakkıyla Korunan Yapay Zekaya İlişkin Uyumlaştırılmış Standartlara Erişim Hakkı: Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın Public.Resource.Org Kararı Çerçevesinde Kısa Bir Değerlendirme”, Yaşayan Avrupa Birliği Hukuku Blogu, 1/12/2025, Link: <https://yasayanabhukuku.blogspot.com/2025/12/C-P-588-21.html> 

 

Bu yazıyı faydalı buldunuz mu? Hiç bir içeriği kaçırmayın bizi takip edin.

A green sign with white text

AI-generated content may be incorrect.

 


[1] Rob van Gestel ve Hans-W. Micklitz, ‘European Integration through Standardization: How Judicial Review Is Breaking down the Club House of Private Standardization Bodies’ (2013) 50(1) Common Market Law Review 145, 156.

[2] Linda Senden, ‘Soft Law, Self-Regulation and Co-Regulation in European Law: Where Do They Meet?’ (2005) 9(1) Electronic Journal of Comparative Law, 13; Annalisa Volpato, ‘The publicity of EU law and the privatization of EU digital regulation’ (2024) 31(3) Maastricht Journal of European and Comparative Law 319, 327; Rob van Gestel ve Hans-W. Micklitz, ‘European Integration through Standardization: How Judicial Review Is Breaking down the Club House of Private Standardization Bodies’ (2013) 50(1) Common Market Law Review 145, 154; Björn Lundqvist, ‘EU:s Technical Standards and Rule of Law’ (2024) Faculty of Law, Stockholm University Research Paper No. 106, 3.

[3] Bartolomeo Cappellina ve diğerleri, ‘Ever more soft law? A dataset to compare binding and non-binding EU law across policy areas and over time (2004–2019)’ (2022) 23(4) European Union Politics 741, 754.

[4] International Organisation for Standardisation.

[5] International Electrotechnical Commission.

[6] International Telecommunication Union.

[7] European Committee for Standardisation.

[8] European Committee for Electrotechnical Standardisation.

[9] European Telecommunications Standards Institute.

[10] Bert-Jaap Koops ve Ronald Leenes, ‘Privacy regulation cannot be hardcoded. A critical comment on the ‘privacy by design’ provision in data-protection law’ (2014) 28(2) International Review of Law, Computers & Technology 159, 166.

[11] Alexandru Soroiu, ‘The Fall of The Great Paywall for EU Harmonised Standards - The CJEU Dismantles EU Standardisation in C-588/21 P (Public.Resource.Org)’ (19 Mart 2024) Verfassungsblog <https://verfassungsblog.de/eu-harmonised-standards/>; Olia Kanevskaia, ‘Is it really all about the money? The future of European standardization after PublicResourceOrg’ (2025) 16 European Journal of Risk Regulation 344, 345.

[12] Michael Veale ve Frederik Zuiderveen Borgesius, ‘Demystifying the Draft EU Artificial Intelligence Act: Analysing the good, the bad, and the unclear elements of the proposed approach’ (2021) 4 Computer Law Review International 97, 105.

[13] van Gestel ve Micklitz, 157.

[14] Case C-588/21 P, Public.Resource.Org and Right to Know v. Commission and Others, ECLI:EU:C:2024:201, 50.

[15] Public.Resource.Org, 70-71.

[16] Public.Resource.Org, 72. 

[17] Public.Resource.Org, 73.

[18] Public.Resource.Org, 74.

[19] Public.Resource.Org, 75.

[20] Public.Resource.Org, 81-82.

[21] Public.Resource.Org, 85.

[22] Bkz: Soroiu, ‘The Fall of The Great Paywall for EU Harmonised Standards’; Kanevskaia, 347; Lundqvist, 2; Sunimal Mendis ve Olia Kanevskaia, ‘Harmonized technical standards under EU copyright: the Public.Resource.Org judgment’ (22 Temmuz 2024) The IPKat <https://ipkitten.blogspot.com/2024/07/harmonized-technical-standards-under-eu.html>. 

20 November 2025

Macaristan’ın İhracata Yönelik Bildirim ve Ön Alım Prosedürü Avrupa Birliği Hukukunu İhlal Ediyor: Commission v Hungary (C-499/23) Kararı

 


Fotoğraf Bilgileri: Dieny Portinanni / Unsplash

 

İlke Göçmen, Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Avrupa Birliği Hukuku Anabilim Dalı / Jean Monnet Chair (2019-2022) / The Alexander von Humboldt Foundation – Georg Forster Research Fellow for Sustainable Development (2023-2024)

 

Giriş

Commission v Hungary (C-499/23) kararı, Avrupa Birliği (AB) iç pazar hukuku ile ortak ticaret politikası bağlamında, bir üye devletin kamu güvenliği gerekçesiyle ihracata ilişkin prosedür getirmesinin AB hukukuyla uyumunu değerlendirmektedir. Macaristan, Temmuz 2021’den itibaren hammadde ve inşaat malzemelerinin ihracatına yönelik bir bildirim ve ön alım prosedürü uygulamaya koymuştur. Komisyon, 4 Ağustos 2023 tarihinde bu prosedürün AB hukukunu üç açıdan ihlal ettiği gerekçesiyle Macaristan’a karşı ihlal davası açmıştır: (i) malların serbest dolaşımı kapsamında ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir yasağı (Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma (ABİHA) madde (md). 35 ve md. 36), (ii) AB’nin ortak ticaret politikasındaki münhasır yetkisi (ABİHA md. 2(1) ile birlikte md. 3(1/e)) ve (iii) teknik düzenlemelerin bildirimine ilişkin 2015/1535 sayılı Direktif. Hukuk Sözcüsü (HS) Szpunar, 6 Şubat 2025 tarihli görüşünde Macaristan’ın her üç noktada da ihlal gerçekleştirdiği kanaatine varmıştır. Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) da, 13 Kasım 2025 tarihli kararıyla söz konusu ihracat prosedürünün her üç açıdan da AB hukukunu ihlal ettiğine karar vermiştir.

Kararın önemine ilişkin bazı değerlendirmeler yapılabilir. Öncelikle, kararın önemini görece azaltabilecek iki unsur bulunmaktadır. Birincisi, davaya herhangi bir üye devlet veya AB kurumu gözlem sunmamıştır. İkincisi de, Adalet Divanı davayı Beş Hâkimli Daire olarak görmüştür. Nitekim 2020-2024 yılları arasında yaklaşık her on davadan dördünün Beş Hâkimli Daire olarak görülmesi, bu dairede görülmenin tek başına yüksek önem göstergesi olmadığını ortaya koymaktadır.

Buna karşılık, kararın önemini artıran çeşitli hususlar da mevcuttur. Birincisi, HS görüşü alınmış olması, Adalet Divanının dava konusunun yeni bir hukuki sorun içerdiği kanaatini taşıdığını göstermektedir (ABAD Statüsü md. 20). İkincisi, karar, “medya ilgisini çeken veya vatandaşların yaşamında etki doğuran konular hakkında” kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçlayan basın açıklamaları arasında kendisine yer bulmuştur. Üçüncüsü, kararda uluslararası mal ticareti ile kamu güvenliği arasındaki ilişkinin ele alınması, jeo-ekonomik yaklaşımın güç kazandığı günümüzde (örneğin bkz.), AB hukukunun duruşunu göstermesi bakımından ek bir önem taşımaktadır. Dördüncüsü, sonuç bölümünde ayrıntılandırılacağı üzere, karardaki tespitler hem AB iç pazar hukukunun kendi içinde hem de iç pazar ile ortak ticaret politikası alanındaki hukuk arasında hatırı sayılır paralellikler kurarak hukukun tutarlılığına ve iç bütünlüğüne katkıda bulunmaktadır. Son olarak, yine sonuç bölümünde açıklanacağı üzere, bu tespitler, Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliği bakımından da anlam taşımaktadır.

Karar, önce ihlal davasına uzanan yol, sonra Adalet Divanının kararı yönünden incelenecektir.

1. İhlal Davasına Uzanan Yol

İhlal davasına uzanan yoldaki ilk adım, 2015/1535 sayılı Direktif bağlamında ortaya çıktığından, öncelikle bu Direktif hakkında kısa bir bilgi verilebilir. Direktif, malların serbest dolaşımı bağlamında üye devletlere iki temel yükümlülük yüklemektedir: Üye devletler, kural olarak, (i) taslak teknik düzenlemelerini gerekçeleriyle birlikte Komisyona derhal bildirmekle yükümlüdür (md. 5) ve (ii) taslak teknik düzenlemelerinin Komisyon tarafından alındığı tarihten itibaren üç ay boyunca o düzenlemenin kabulünü ertelemekle yükümlüdür (md. 6).

Bu çerçevede, ihlal prosedürünün gayri resmî muameleler aşamasında şu gelişmeler yaşanmıştır (paragraf 22–28). Macaristan, 30 Haziran 2021 tarihinde, hammadde ve inşaat malzemelerinin ihracatına ilişkin bir prosedür öngören kararname taslağını Direktif uyarınca Komisyona bildirmiştir. Komisyon, 8 Temmuz 2021 tarihinde taslağın AB hukuku ile uyumunu değerlendirmek amacıyla ek bilgi talep etmiş; ancak aynı gün Macaristan, metni bildirilen taslaktan farklı olan 402/2021 sayılı Kararname’yi resmî gazetesinde yayımlamıştır. Bunun üzerine Komisyon, 16 Temmuz 2021 tarihinde, bu yeni Kararname’nin kabulü hakkında bilgi istemiştir. Macaristan, 22 Temmuz 2021 tarihinde verdiği yanıtta, 402/2021 sayılı Kararname’nin bildirilen taslaktan kapsam ve içerik bakımından farklı olduğunu iletmiştir. Komisyon ise 29 Temmuz 2021 tarihinde Macaristan’a, söz konusu Kararname’nin taslağının iletilmemesi ve kabulünün ertelenmemesi nedeniyle 2015/1535 sayılı Direktif’in 5 ve 6. maddelerindeki yükümlülüklerin ihlal edildiğini iletmiştir. Macaristan ise 2 Eylül 2021 tarihli cevabında, Kararname’nin Komisyona iletilmeden yayımlanmasını Covid-19 pandemisi ve hammadde kıtlığı bağlamında ortaya çıkan acil durumla açıklamış; düzenlemenin amacının inşaat sektöründe arz güvenliğini ve kritik altyapının işleyişini güvence altına almak olduğunu belirtmiştir.

İhlal prosedürünün resmî muameleler aşamasında ise şu gelişmeler yaşanmıştır (paragraf 29–33 ve 1). Komisyon, 23 Eylül 2021 tarihinde Macaristan’a gönderdiği resmî bildirim mektubunda, başta 402/2021 sayılı Kararname olmak üzere bağlantılı düzenlemeler nedeniyle AB hukukunun üç açıdan ihlal edildiğini ileri sürmüştür: (i) malların serbest dolaşımı kapsamında ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir yasağı (ABİHA md. 35 ve md. 36), (ii) AB’nin ortak ticaret politikasındaki münhasır yetkisi (ABİHA md. 2(1) ile birlikte md. 3(1/e)) ve (iii) teknik düzenlemelerin bildirimine ilişkin 2015/1535 sayılı Direktif. Macaristan, 23 Kasım 2021 tarihli yanıtında bu iddiaları geri çevirmiştir. Komisyon, Macaristan’ın cevabını yetersiz bularak 6 Nisan 2022 tarihinde önceki iddialarını yineleyerek gerekçeli görüş göndermiş; Macaristan ise 13 Haziran 2022 tarihli cevabında bu iddiaları bir kez daha geri çevirmiştir. Bunun üzerine Komisyon, 4 Ağustos 2023 tarihinde, Macaristan’ın hammadde ve inşaat malzemelerinin ihracatına yönelik bildirim ve ön alım prosedürü getirerek AB hukukunu söz konusu üç açıdan ihlal ettiği gerekçesiyle işbu ihlal davasını açmıştır.

2. Adalet Divanının Kararı

Adalet Divanı, Komisyonun iddiaları paralelinde, kararını üç alt başlık altında şekillendirmiştir.

2.1. Malların Serbest Dolaşımı Kapsamında İhracatta Miktar Kısıtlamasına Eş Etkili Tedbir Yasağı (ABİHA md. 35 ve md. 36)

İlk olarak, Adalet Divanı, ihtilaflı önlemi, yani Macaristan’ın hammadde ve inşaat malzemelerinin ihracatına yönelik bildirim ve ön alım prosedürünü, önce ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir oluşturup oluşturmadığı (ABİHA md. 35), ardından kamu güvenliği istisnası temelinde haklı gösterilip gösterilemeyeceği (ABİHA md. 36) bakımından incelemiştir.

Adalet Divanı, önce, ihtilaflı önlemi ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir olarak nitelendirmiştir (paragraf 55–61). Öncelikle, ABİHA md. 35 uyarınca: “Üye devletler arasında ihracata ilişkin miktar kısıtlamaları ve eş etkili tüm tedbirler yasaktır.” Bu maddeye ilişkin içtihat hukuku uyarınca da: “spesifik amacı veya etkisi ihracat yollarını kısıtlamak, böylelikle de bir üye devletin yerel ticareti ile ihracat ticareti arasında, diğer üye devletlerdeki üretimin veya ticaretin zararına ulusal üretim veya o devletin yerel pazarı için belirli bir avantaj oluşturacak biçimde, bir muamele farklılığı getiren ulusal önlemler ihracata ilişkin miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir oluşturur.” Somut uyuşmazlık bakımından, ihtilaflı önlem, inşaat malzemelerinin ihracatına yönelik bildirim yükümlülüğü getirmekte ve bu yükümlülüğe uyulmazsa da bunu idari para cezası ile yaptırıma tabi tutmaktayken ülke içi satışta bu tür bir yükümlülük ile ceza öngörülmemektedir. Ayrıca, yetkili Macaristan makamları, bildirimi takiben on iş günü içinde, inşaat malzemelerinin “satışlarının veya ihracatlarının ülkelerindeki kritik altyapının inşasını, işletilmesini, bakımını veya geliştirilmesini önemli ölçüde engellediğini veya imkânsız hale getirdiğini düşünüyorsa” ön alım hakkını kullanabilmektedir. İhtilaflı önlem, dört sebeple, yukarıda alıntılanan içtihat hukuku anlamında eş etkili tedbir oluşturmaktadır: (i) ihracatçılar için ek bir idari yük getirmektedir, (ii) bildirim yükümlülüğünün ihlali hâlinde ciddi bir idari para cezası öngörmektedir, (iii) teslimat sürelerini on iş gününe kadar uzatabilmektedir ve (iv) ön alım hakkının kullanımı hâlinde ihracat işleminin önüne geçmektedir.

Adalet Divanı, sonra, varılan bu sonucu desteklemiştir (paragraf 62–68). İhtilaflı önlem, spesifik amacı ihracat yollarını kısıtlamak olduğu için ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir olarak nitelendiği için etkilerini incelemeye gerek görülmemiştir. Bununla birlikte, bütünlüğü sağlamak adına, belirtilmelidir ki: “Avrupa Birliği içi ticareti doğrudan ya da dolaylı, fiilen ya da potansiyel olarak güçleştirmeye elverişli olan tüm üye devlet önlemleri, [ABİHA md. 35 anlamında] miktar kısıtlamasına eşdeğer etkili tedbir kabul edilir.” Somut uyuşmazlıktaki ihtilaflı önlem, özellikle ihracatçılar için ek bir idari yük getirdiği ve teslimat sürelerini on iş gününe kadar uzatabildiği için doğrudan olarak ve ihracatçıları inşaat malzemelerini ihraç etmekten caydırmaya elverişli olduğu için de dolaylı olarak ihracat ticareti üstünde kesin bir etki yaratmaya elverişlidir. Sonuç olarak, ihtilaflı önlem, ABİHA md. 35 anlamında miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir oluşturur.

Adalet Divanı, daha sonra, ihtilaflı önlemin belirli bir meşru sebep temelinde orantılılık ilkesine uygun olarak haklı gösterilebilir olup olmadığı incelemesine geçmiştir (paragraf 69–75). Macaristan’a göre ihtilaflı önlemi, kamu güvenliği temelinde, özellikle de kritik altyapı için inşaat malzemelerinin arz güvenliğini sağlamak amacıyla haklı görülmelidir. Divana göre bir meşru sebep olarak kamu güvenliği ile ilgili içtihat hukuku şu şekilde toparlanabilir: (i) “üye devletler, kendi ulusal ihtiyaçları ışığında kamu düzeni ve kamu güvenliği gereksinimlerini belirlemekte serbesttir”, ancak bu sebepler, temel serbestîlerden derogasyon oluşturduğu için, dar biçimde yorumlanmalıdır ve dolayısıyla “bu sebeplerin kapsamları her bir üye devlet tarafından tek taraflı olarak belirlenemez”, (ii) ortada “kamu güvenliğinin ihtiyaçlarına karşılık gelen nesnel koşullar bulunmalıdır” ve (iii) “kamu güvenliği ancak toplumun temel çıkarlarına yönelik gerçek ve yeterince ciddi bir tehlike varsa” başarıyla kullanılabilir. Önceki kararlarda, petrol, telekomünikasyon ve enerji sektörlerinde bir kriz durumunda arz güvenliğini sağlamak hedefi kamu güvenliği içinde kabul edilmiştir. Buna karşın, inşaat sektöründe temel hammaddelerin yerel düzeyde arz güvenliğini sağlamak, bu tür hammaddelerin kıtlığının toplumun temel çıkarlarına yönelik gerçek ve yeterince ciddi bir tehlike oluşturduğu gösterilmediği müddetçe, kamu güvenliği içinde kabul edilemez.

Somut uyuşmazlık bakımından, Macaristan, nesnel koşullar altında kamu güvenliği gereksinimlerinin karşılandığını ortaya koyamamaktadır (paragraf 76–87). Birincisi, ihtilaflı önlem, Macaristan’daki çok sayıdaki altyapıya uygulanabilir nitelik taşımakta olup bunların her birinin veya kritik olarak hangilerinin, neden toplumun temel çıkarlarına yönelik olduğu anlaşılamamaktadır. İkincisi, Macaristan, kritik altyapı için arz güvenliğinde gerçek ve yeterince ciddi bir tehlike oluşturan inşaat malzemeleri kıtlığının hangi noktadan itibaren başlayacağını belirtmemiştir. Üçüncüsü, ihtilaflı önlem, kritik altyapı için inşaat malzemelerinin arz güvenliğini tutarlı ve sistematik biçimde de sağlamamaktadır, çünkü stoklar ve kıtlık seviyeleri ile ilgili detaylı kurallar getirmemektedir. O hâlde, ihtilaflı önlem kamu güvenliği sebebiyle haklı gösterilemez.

Sonuç olarak, ihtilaflı önlem, yani Macaristan’ın hammadde ve inşaat malzemelerinin ihracatına yönelik bildirim ve ön alım prosedürü, ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir yasağı açısından AB hukukunu ihlal etmektedir.

2.2. AB’nin Ortak Ticaret Politikasındaki Münhasır Yetkisi (ABİHA md. 2(1) ile birlikte md. 3(1/e))

İkinci olarak, Adalet Divanı, ihtilaflı önlemi AB’nin ortak ticaret politikasındaki münhasır yetkisi (ABİHA md. 2(1) ile birlikte md. 3(1/e)) açısından ele almıştır.

Adalet Divanı, önce, ilgili hukuki düzenlemelere yer vermiştir (paragraf 99–102). ABİHA md. 2(1) uyarınca: “Antlaşmalar’ın Birliğe belirli bir alanda münhasır yetki vermesi hâlinde, sadece Birlik yasama faaliyetinde bulunabilir ve hukuken bağlayıcı tasarruflar kabul edebilir; üye devletler, ancak Birlik tarafından yetkilendirilmeleri hâlinde veya Birlik tasarruflarının uygulanması amacıyla yasama faaliyetinde bulunabilir.” ABİHA md. 3(1/e) uyarınca AB ortak ticaret politikası alanında münhasır yetkiye sahiptir. AB yasa koyucusu, işbu münhasır yetkiyi kullanarak, ihracat yönünden ortak kurallar getiren 2015/479 sayılı Tüzük’ü kabul etmiştir. Tüzük md. 1 uyarınca: “Birlik’ten üçüncü ülkelere yapılacak ürün ihracatı serbest olur, bir başka deyişle bu Tüzük ile uyumlu biçimde uygulanan kısıtlamalar hariç olmak üzere herhangi bir miktar kısıtlamasına tabi tutulmaz.” Tüzük md. 10 uyarınca ise üye devletler, diğerlerinin yanı sıra kamu düzeni ve kamu güvenliği temelinde ihracata yönelik miktar kısıtlaması benimseyebilir.

Adalet Divanı, sonra, somut uyuşmazlığı bu düzenlemeler ışığında ele almıştır (paragraf 103–110). İhtilaflı önlem, hukuken bağlayıcı bir tasarruftur, AB’nin ortak ticaret politikasının kapsamı içinde kalmaktadır ve AB Macaristan’ı bu önlemi benimsemek üzere yetkilendirmemiştir. Macaristan ise, önleminin 2015/479 sayılı Tüzük’e uygun olarak, yani md. 10 kapsamında –kamu güvenliği temelinde– benimsendiğini ileri sürmektedir. ABİHA md. 36 ile 2015/479 sayılı Tüzük md. 10 benzer lâfza sahip olduğuna göre, AB yasa koyucusu bir üye devletin, ister diğer üye devletlere ister üçüncü devletlere karşı olsun, aynı koşullar altında ihracatı kısıtlayabilmesini istemiş olmalıdır. O hâlde, her iki maddedeki “kamu güvenliği” kavramı da aynı anlama sahip olarak anlaşılmalıdır. İhtilaflı önlem, ABİHA md. 36 kapsamında kamu güvenliği sebebiyle haklı gösterilemez olduğuna göre, aynısı, 2015/479 sayılı Tüzük md. 10 için de geçerlidir.

Sonuç olarak, ihtilaflı önlem, yani Macaristan’ın hammadde ve inşaat malzemelerinin ihracatına yönelik bildirim ve ön alım prosedürü, AB’nin ortak ticaret politikasındaki münhasır yetkisi açısından AB hukukunu ihlal etmektedir.

2.3. Teknik Düzenlemelerin Bildirimine İlişkin 2015/1535 sayılı Direktif

Üçüncü olarak, Adalet Divanı, ihtilaflı önlemi teknik düzenlemelerin bildirimine ilişkin 2015/1535 sayılı Direktif açısından ele almıştır.

Adalet Divanı, önce, ihtilaflı önlemi Direktif’te öngörülen kabulü erteleme yükümlülüğü yönünden ele almıştır (paragraf 116–128). Direktif md. 6 uyarınca üye devletler, kural olarak, taslak teknik düzenlemelerinin Komisyon tarafından alındığı tarihten itibaren üç ay boyunca o düzenlemenin kabulünü ertelemekle yükümlüdür. Ne var ki 402/2021 sayılı Kararname, bu üç aylık bekleme süresi tamamlanmaksızın kabul edilmiştir. Macaristan’a göre bu durum, 2015/1535 sayılı Direktif md. 6(7/a) kapsamında kamu güvenliği temelinde haklı gösterilebilir. Divana göre ise Macaristan, ilgili maddenin gerektirdiği şekilde ciddi ve öngörülemeyen koşulların gerçekten var olduğunu ortaya koymaksızın, yalnızca ülkedeki inşaat malzemeleri kıtlığı riskine atıfta bulunmakla yetinmektedir. Dolayısıyla, ihtilaflı önlem Direktif’te öngörülen kabulü erteleme yükümlülüğüne aykırılık taşımaktadır.

Adalet Divanı, sonra, ihtilaflı önlemi Direktif’te öngörülen bildirim yükümlülüğü yönünden ele almıştır (paragraf 129–134). Direktif md. 5 uyarınca üye devletler, kural olarak, taslak teknik düzenlemelerini gerekçeleriyle birlikte Komisyona derhal bildirmekle yükümlüdür. Macaristan, her ne kadar 30 Haziran 2021 tarihinde, hammadde ve inşaat malzemelerinin ihracatına ilişkin bir prosedür öngören kararname taslağını Direktif uyarınca Komisyona bildirmişse de, 402/2021 sayılı Kararname iletilen taslağa kıyasla önemli değişiklik içerdiği için Komisyona yeniden bildirilmeliydi. Dolayısıyla Macaristan, değişik yapılmış taslağı Komisyona iletmemek suretiyle Direktif’te öngörülen bildirim yükümlülüğünü ihlal etmiştir.

Sonuç

Commission v Hungary (C-499/23) kararı birkaç açıdan kayda değer sonuca sahiptir.

Birincisi, karardaki tespitler, malların serbest dolaşımı altındaki ithalatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir yasağı ile ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir yasağı arasında paralellik bir paralellik kurulmasına işaret etmektedir. Bu bağlamda Adalet Divanı, 1979 tarihli Groenveld kararı ve 2008 tarihli Gysbrechts kararı doğrultusunda ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir kavramını, ithalattakine kıyasla daha dar bir formül üzerinden ele almaktaydı. Buna karşılık eldeki kararda, bilindiği kadarıyla ilk kez, ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir kavramı tıpkı ithalattaki gibi de ele alınmıştır (paragraf 63): “Avrupa Birliği içi ticareti doğrudan ya da dolaylı, fiilen ya da potansiyel olarak güçleştirmeye elverişli olan tüm üye devlet önlemleri, [ABİHA md. 35 anlamında] miktar kısıtlamasına eşdeğer etkili tedbir kabul edilir.” Bu yaklaşımın sürdürüldüğü varsayıldığında, ithalat ve ihracat yönünden miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir kavramlarının 1979’da ayrılan yorum çizgilerinin 2025 itibarıyla kesiştiği ileri sürülebilecektir.

İkincisi, karardaki tespitler, malların serbest dolaşımı bakımından bir istisna sebebi olarak kamu güvenliği ile kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı bakımından bir istisna sebebi olarak kamu güvenliği arasında da paralellik kurulduğunu göstermektedir. Bu yönden, Adalet Divanı, bilindiği kadarıyla ilk kez, kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı alanındaki (kamu düzeni ve) kamu güvenliği formülünü (Commission v Hungary (C‑78/18), paragraf 91) aynen malların serbest dolaşımı alanına aktarmıştır (paragraf 72): “Kamu güvenliği ancak toplumun temel çıkarlarına yönelik gerçek ve yeterince ciddi bir tehdit varsa” başarıyla ileri sürülebilir. Bu yaklaşım, iç pazardaki temel serbestîlere ilişkin ortak yorum çizgisinin bir kez daha teyit edildiğini göstermektedir.

Üçüncüsü, karardaki tespitler, AB iç pazar hukukundaki ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir yasağı ile AB ortak ticaret politikasındaki ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir yasağı arasında da bir paralellik kurmaktadır. Adalet Divanı, 1997 tarihli Centro-Com kararında, ihracat yönünden ortak kurallar getiren AB tasarrufunun (bugünkü 2015/479 sayılı Tüzük) miktar kısıtlamalarını yasaklamasına rağmen, bu düzenlemenin eş etkili tedbirleri de kapsadığı sonucuna varmış (paragraf 40) ve böylece AB içi ticaret ile AB dışı ticaret arasında bir paralellik tesis etmişti. Mevcut karar ile bu paralellik, her iki alandaki istisna hâllerini de içine alacak biçimde genişletilmiştir. Divana göre AB yasa koyucusu bir üye devletin ister diğer üye devletlere ister üçüncü devletlere yönelik olsun, ihracatı yalnızca aynı koşullar altında kısıtlayabilmesini amaçlamış olmalıdır. Bu nedenle ABİHA md. 36 ile 2015/479 sayılı Tüzük md. 10’daki kavramların –örneğin “kamu güvenliği” kavramının– aynı şekilde anlaşılması gerekmektedir (paragraf 106–107).

Dördüncüsü, ihracat kısıtlaması ile kamu güvenliği arasındaki ilişkiye dair bu tespitlerin, Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliği açısından da geçerlilik taşıdığı söylenebilir. Zira bu gümrük birliğini düzenleyen 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) md. 66 uyarınca: “Bu Kararda yer alan hükümlerden [ABİHA’nın] mukabil hükümleriyle esas itibariyle aynı olanları, Gümrük Birliği kapsamına giren ürünlere uygulanmaları bakımından [ABAD’ın] ilgili kararlarına göre yorumlanır.” OKK md. 6 ve 7, ABİHA md. 35 ve 36 ile esas itibariyle aynı olduğundan, Commission v Hungary (C-499/23) kararına göre yorumlanmalıdır, denilebilir. Bu durumda ABAD, benzer bir uyuşmazlıkla karşılaştığında, İstanbul Lojistik kararındaki gerekçelendirmesine kıyasla, Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliği bağlamında ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir ve kamu güvenliği kavramlarını da eldeki karardaki gibi yorumlayacaktır, denilebilir. Benzer şekilde, Türkiye ile üçüncü devletler arasındaki ticaret bakımından da, 1/95 sayılı OKK md. 12 uyarınca Türkiye, ihracat yönünden ortak kurallar getiren AB tasarrufuna (bugünkü 2015/479 sayılı Tüzük) “esas itibariyle benzeyen hükümleri yürürlüğe koymakla yükümlüdür. Nitekim Türkiye’nin 1996 tarihli İhracat Rejim Kararı, bu yönden, AB tasarrufuna esas itibariyle benzemektedir (md. 4). Bu sebeple, detayları başka bir çalışmada açıklandığı üzere, özellikle uyumlaştırılmış kural veya mevzuat bulunduğunda Türk hukukunun –mümkün olduğu ölçüde– kaynak AB hukukuna uygun şekilde yorumlanması gerektiği de ileri sürülebilir.

Sonuç olarak, Commission v Hungary (C-499/23) kararı, AB üyesi devletlerin ister AB içi ister AB dışı ticaret söz konusu olsun, kamu güvenliği temelinde bir ticaret kısıtlaması getirmek istediklerinde, bunun ancak toplumun temel çıkarlarına yönelik gerçek ve yeterince ciddi bir tehlike bulunduğunu ortaya koymaları hâlinde mümkün olabileceğini açık biçimde ortaya koymuştur.


Bu yazıya atıf için: İlke Göçmen, “Macaristan’ın İhracata Yönelik Bildirim ve Ön Alım Prosedürü Avrupa Birliği Hukukunu İhlal Ediyor: Commission v Hungary (C-499/23) Kararı”, Yaşayan Avrupa Birliği Hukuku Blogu, 20/11/2025, Link: <https://yasayanabhukuku.blogspot.com/2025/11/C-49923.html> 


Bu yazıyı faydalı buldunuz mu? Hiç bir içeriği kaçırmayın bizi takip edin.