Temmuz–Ekim 2025 Güvensizlik Önergeleri Işığında Avrupa Parlamentosu’nun Komisyon Üzerindeki Denetim Yetkisi
Fotoğraf Bilgileri: Eser Sahibi: The White House, Public domain, via Wikimedia Commons
Merve Ağzıtemiz, Ankara Üniversitesi / Hukuk Fakültesi - Avrupa Birliği Hukuku Anabilim Dalı
Avrupa Birliği (AB) hukukunda, Avrupa Parlamentosu’nun Komisyon üzerindeki en güçlü siyasi denetim aracı, Avrupa Birliği’nin İşleyişine Dair Antlaşma’nın (ABİHA) 234. maddesinde öngörülen güvensizlik önergesi (motion of censure) mekanizmasıdır. Bu hüküm, Komisyon’un faaliyetleri söz konusu olduğunda, Parlamento’ya genel güvenini geri çekme olanağı tanımaktadır. Böyle bir önergenin kabulü hâlinde yani güvensizlik oyu verildiğinde, Komisyonun tamamı, Başkan da dâhil olmak üzere, kolektif biçimde istifa etmekle yükümlü olacaktır. Böylelikle sistem, Komisyonun Parlamento’ya karşı siyasal sorumluluğunu, bireysel değil kurumsal düzeyde güvence altına almış olmaktadır. (Parlamento’nun Denetim Yetkilerine ilişkin olarak Bkz.)
Bu çerçevede Avrupa Parlamentosu, Temmuz 2025’de, Ursula von der Leyen başkanlığındaki Komisyon hakkında söz konusu maddeye dayanarak bir güvensizlik önergesi üzerinden harekete geçmiştir. COVID-19 aşı tedarik sürecindeki şeffaflık eksikliği ve bazı üye devletlerde seçim süreçlerine müdahale edildiği yönündeki iddialara dayandırılan bu girişim, ağırlıklı olarak aşırı sağ grupların desteğini almıştır. Oylama sonucunda önerge 175 kabul oyuna karşı 360 ret oyuyla reddedilmiş, böylece Komisyon kimi tartışmalarla birlikte görevine devam etmiştir. (Bkz.)
Ancak, 6 Ekim 2025’te yapılan oturumun, Parlamento tarihine daha karmaşık bir tablo olarak geçtiği ifade edilebilir. Bu kez aynı oturumda iki farklı güvensizlik önergesi gündeme gelmiştir. Aşırı sağ “Patriots for Europe” tarafından sunulan ilk önerge, özellikle Komisyon’un ticaret politikalarını hedef alırken; radikal sol “The Left” tarafından verilen ikinci önerge Gazze politikası, iklim krizi ve ticaret anlaşmalarının etkileri üzerinden Komisyonu eleştirmiştir. İlk girişim 179 “evet”, ikinci girişim ise 133 “evet” oyunda kalmış ve her ikisi de sırasıyla 378 ve 383 “hayır” oyuyla reddedilmiştir.
Dört ay içerisinde üç defa güvensizlik önergesi üzerinden siyasi denetime maruz kalan Komisyon görevine devam etmektedir. Bununla birlikte, özellikle Avrupa Parlamentosu içerisinde, siyasal konjonktürün değişmiş olabileceği ifade edilebilir. Temmuz ayındaki tek yönlü eleştiri hattının yerini, Ekim ayında hem sağ hem sol uçlardan eş zamanlı bir baskının almış olduğu görülmektedir. Bu durum, Avrupa Parlamentosu’ndaki farklı ideolojik kutupların, Komisyonun liderliğini artık ortak bir eleştiri zemini üzerinden sorgulama eğilimine girdiğini gösteren bir unsur olarak değerlendirilebilecektir.
Güvensizlik Önergeleri Bakımından Hukuki Temel
2025 yılı içerisinde verilen her üç önerge de aynı hukuki temele dayanarak şekillenmiştir. Bu hukuki temel de ABİHA’nın 234. maddesi uyarınca, Komisyonun heyet olarak istifasını öngören güvensizlik önergesi mekanizmasıdır.
Avrupa Birliği (AB) hukukunda Avrupa Parlamentosu, Komisyonun siyasal sorumluluğunu denetlemek amacıyla bir güvensizlik önergesi sunma yetkisine sahiptir. Bu mekanizma, Komisyonun eylem ve politikalarının genel olarak Parlamento nezdinde güven kaybına uğradığı durumlarda işletilebilmektedir. Önergenin kabulü, (üye tam sayısının çoğunluğuna tekabül edecek şekilde) kullanılan oyların üçte ikisinin onayını gerektiren nitelikli bir çoğunluk şartına bağlıdır. Bu şartların yerine getirilmesi halinde Komisyonun tamamı, Başkan dâhil olmak üzere, kolektif biçimde görevinden çekilmek zorundadır. Böylece sistem, Komisyonun bireysel değil kurumsal düzeyde Parlamento önünde siyasi sorumluluk taşımasını öngörmektedir. (Avrupa Birliğinin İşleyişi Hakkında Antlaşma m. 234)
Bu husus Avrupa Birliği Antlaşması’nda (ABA) da açıkça belirtilmektedir. Nitekim Antlaşma’nın düzenlemesine göre, “Komisyon, Avrupa Parlamentosu’na karşı heyet olarak sorumludur. Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma’nın 234. maddesine uygun olarak Komisyon hakkında bir güvensizlik önergesi oylayabilir. Böyle bir güvensizlik önergesinin kabul edilmesi halinde, Komisyon üyeleri toplu olarak istifa eder ve Birlik Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi de Komisyon’da yürüttüğü görevlerinden istifa eder” (ABA m. 17/8)
Mekanizmanın usulüne ilişkin düzenlemeler ise Avrupa Parlamentosu Usul Kurallarından görülebilmektedir. Buna göre, Avrupa Parlamentosu üyelerinin onda biri, Komisyonun genel faaliyetine yönelik bir güvensizlik önergesi sunabilir. Eğer önceki iki ay içinde benzer bir önerge oylanmışsa, yeni bir önergenin gündeme alınabilmesi için üyelerin en az beşte birinin imzası gerekir. Güvensizlik önergesi, gerekçeleriyle birlikte güvensizlik önergesi başlığı altında hazırlanır ve Avrupa Komisyonu’na iletilir. Önergenin Parlamento Başkanına ulaşmasıyla birlikte Başkan, bu durumu derhal üyelere bildirir.
Görüldüğü üzere hukuki düzenlemeler, Komisyon üyelerinin bireysel olarak güvensizlik oyuna konu olmasını engellemektedir. Diğer bir ifadeyle, Avrupa Parlamentosu yalnızca Komisyonun bütününe yönelik olarak güvensizlik önergesi verebilecektir. Bireysel üyelerin görevden alınmasına ilişkin hükümler ise sınırlı sayıdadır. (Bkz. ABİHA m. 245 - 247) Bunun dışında, ABA’nın düzenlemesine göre, bir Komisyon üyesi, Başkan’ın talep etmesi halinde istifa edecektir. (Bkz. ABA m.17(6) Bu kural, geniş bir bakış açısıyla, Komisyonun kurumsal yapısında başkanının içsel hiyerarşik yetkisini güçlendirirken, Avrupa Parlamento’nun bireysel siyasi sorumluluk yaratma kapasitesini sınırlandırmaktadır. Bununla birlikte söz konusu düzenleme, Komisyon’un heyet olarak sorumluluğunu düzenleyen diğer Antlaşma maddeleri ile uyumludur.
Görüldüğü üzere Avrupa Parlamentosu’nun Komisyon üzerinde kullanabileceği etkili bir siyasi denetim aracı bulunmaktadır. Ancak güvensizlik önergeleri gerek önergenin sunulma süreci gerekse oylamada öngörülen yüksek çoğunluk şartı bakımından her zaman başarıya ulaşması kolay olmayan bir prosedür olarak görülebilir. Bununla birlikte, bu mekanizmanın yalnızca hukuki dayanağı değil, aynı zamanda siyasi düzlemde Komisyon üzerinde bir güç dengesi yaratma işlevi de vardır. Nitekim bu siyasal etkinin somut sonuçları 1999 yılında açık biçimde görülmüştür. Bu nedenle, sürecin niteliğini tam olarak kavrayabilmek için geçmişteki örnekleri hatırlamak önem taşımaktadır.
Santer’den Von der Leyen’e: Avrupa Komisyonu Açısından Güvensizlik Önergeleri
Avrupa Parlamentosu’nun Komisyona karşı güvensizlik önergesi yoluyla kolektif sorumluluk tesis etme yetkisi, Birlik hukukunun sonradan geliştirdiği bir kurum değildir. Bu mekanizmanın kökeni, Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu kuran 25 Mart 1957 tarihli Roma Antlaşması’na kadar uzanmaktadır. Nitekim bu Antlaşma’nın 144. maddesi, Asamble’ye, Komisyonun icraatına ilişkin bir güvensizlik önergesi (motion de censure) sunma olanağı tanımış ve bu önergenin ağırlaştırılmış bir çoğunlukla kabul edilmesi halinde Komisyonun tüm üyelerinin toplu olarak istifa etmesini öngörmüştür. Bu düzenleme, kurumsal sorumluluk ve demokratik meşruiyet arasındaki bağlantının erken bir görünümü olarak da değerlendirilebilecektir. Bütünleşme sürecinde bu yapı, günümüzde ABİHA’nın 234. maddesinde yer alan güvensizlik önergesi prosedürüne dönüşmüştür.
Avrupa Parlamentosu’nun Komisyonu bir bütün olarak görevden alabilmeye yönelik bu yetkisi ‘nükleer seçenek’ olarak da ifade edilmektedir. Bu yetkinin, yeterli güvensizlik oyu eşiğine ulaşılamadığı için fiilen kullanılamadığı görülmektedir. Ancak, belirli durumlarda gerçek bir siyasi baskı aracı işlevi de bulunduğu vurgulanabilecektir. Nitekim 1999 yılında, yalnızca bir güvensizlik önergesi tehdidi dahi Santer Komisyonu’nun tamamının istifasıyla sonuçlanmıştır. (Bkz. EPRS Bilgilendirme Notu) (Belirtmek gerekir ki, daha önceki dönemlerde de Parlamento önüne bu türden önergeler getirilmiştir. Ancak bunlar, oylamada gerekli çoğunluğu sağlamayı başaramamıştır.)
Jacques Santer başkanlığındaki Komisyon, 1995 yılında göreve başlamış ve 1998–1999 döneminde ciddi yolsuzluk, usulsüz harcama, kayırmacılık ve kötü yönetim iddialarıyla gündeme gelmiştir. Özellikle 1998 yılına gelindiğinde Avrupa Parlamentosu içinde, Komisyonun yönetim pratiklerine yönelik rahatsızlık giderek belirginleşmiştir. Bütçe uygulamalarındaki usulsüzlük iddiaları hem Parlamento denetim organlarının hem de kamuoyunun dikkatini çekmiş hatta 17 Aralık 1998’de Avrupa Parlamentosu, Komisyonun 1996 mali yılına ilişkin hesaplarını onaylamayı (discharge) reddetmiştir. Bu karar, Komisyonun mali yönetimiyle birlikte kurumsal sorumluluk anlayışının da sorgulanmasına yol açmıştır. Bu gelişmelerin, Komisyonun yalnızca bireysel hatalardan değil, kolektif bir yönetim zafiyetinden mustarip olduğu yönündeki kanaati güçlendirdiği ifade edilebilecektir. Bu sorgulama aynı dönemde medyada da karşılık bulmuştur. Hatta bireysel olarak Komiserler üzerinden iddialar sorgulanmıştır. Nitekim, Fransız Komiser Édith Cresson ve İspanyol Komiser Manuel Marín hakkında ortaya atılan usulsüzlük iddiaları geniş bir ilgi görmüştür. (Örnek olarak bkz.)
Artan eleştiriler karşısında Parlamento, 14 Ocak 1999’da Sosyalist Grup’un talebi üzerine Komisyona karşı bir güvensizlik önergesini gündeme almıştır. Önerge, 293’e karşı 232 oyla reddedilse de Parlamento tarihinde ilk kez bu kadar yüksek bir destek oranına ulaşması bakımından önemli bir dönüm noktası olarak görülebilecektir. Oylamanın hemen ardından Avrupa Parlamentosu, idari usulsüzlüklerin araştırılması amacıyla Bağımsız Uzmanlar Komitesi’nin kurulmasına karar vermiş, bu Komite ise Mart 1999’da hazırladığı raporu yayımlamıştır. Yayımlanan bu raporda, Komisyon üyelerinin idari süreçler üzerindeki denetim yetersizliği açık biçimde ortaya koyulmuş ve sorumluluk sadece belirli üyelerle sınırlanmamıştır. Bunun yerine kolektif bir yönetsel başarısızlık üzerinde durulmuştur. (Committee of Independent Experts Report)
Söz konusu rapordan sonra, Avrupa Parlamentosu’nun yeni bir güvensizlik önergesini kabul etmesi kaçınılmaz hale gelince, Jacques Santer başkanlığındaki Komisyon Mart 1999’da görev süresinin dolmasına vakit varken topluca istifa etme kararı almıştır. Bu gelişme, Parlamento’nun siyasal denetim gücünün ilk kez fiili sonuç doğurması bakımından Avrupa bütünleşme tarihinde istisnai bir dönüm noktası olarak görülmektedir. (Bkz.) (Ayrıca Bkz.)
Bu tarihsel süreç, güvensizlik mekanizmasının Avrupa Birliği kurumsal yapısında yalnızca bir “olağanüstü prosedür” değil, aynı zamanda demokratik denetim kapasitesinin somut bir göstergesi olduğunu ortaya koymaktadır. Bugün de benzer girişimlerin doğrudan sonuç üretmese dahi kurumsal sorumluluk ve meşruiyet tartışmalarını derinleştirdiği görülmektedir. Bu çerçevede, güncel olarak Von der Leyen Komisyonu’na yönelen önergeler, söz konusu tarihsel sürekliliğin yeni bir yansıması olarak değerlendirilebilecektir.
Sonuç
Temmuz ve Ekim 2025 dönemlerinde Von der Leyen Komisyonu’na karşı verilen güvensizlik önergelerinin başarısızlıkla sonuçlanacağı öngörülmüş ve sonuç beklendiği gibi olmuştur. Nitekim Avrupa Parlamentosu’ndaki merkez gruplar Von der Leyen lehine hareket etmiştir. Burada söz konusu önergelerin sonuçları genel olarak ikili bir bakış açısıyla değerlendirilebilir.
Birincisi, bu önergeler AB hukuk düzeninde anayasal nitelikte görülmelidir. Hukukun üstünlüğü, demokrasi ve şeffaflık gibi temel değerlere işlerlik kazandırma kapasitesine sahip olan güvensizlik mekanizması, hukuki/biçimsel sınırlarına rağmen demokratik hesap verebilirliğin sürdürülmesinde işlevini koruduğu bir noktada konumlanmaktadır. Bu açıdan Avrupa Parlamentosu, yürütme karşısında siyasal ağırlığını en azından belirli bir dereceye kadar devam ettirmektedir.
İkincisi, önergelerin Parlamenterler nezdinde eşik çoğunluğa ulaşmaması, Santer Komisyonu örneğinde olduğu gibi derin bir kurumsal krizi tetiklememiştir. Bununla birlikte, Ekim 2025 önergelerinin Parlamento’nun iki uç kanadından gelmiş olması, gelecekte merkez grupların da daha güçlü bir siyasi denetim eğilimi gösterebileceği yönünde dikkat çekici bir sinyal olarak algılanabilecektir. Parlamento’nun devam eden süreçte sergileyeceği tutum ise Birliğin bütünleşme sürecinde izleyeceği yolu belirlemek bakımından önem kazanabilecektir. Özellikle dışarıda, Ukrayna-Rusya savaşı ve ABD tarafından yönelen ticaret baskıları gibi unsurlar, içeride ise hukukun üstünlüğü krizi, ekonomik sıkıntılar ve enerji sorunları gibi etmenlerin bu tutumu nasıl etkileyeceği dikkatle değerlendirilmelidir.
Bu yazıya atıf için: Ağzıtemiz Merve, "Temmuz–Ekim 2025 Güvensizlik Önergeleri Işığında Avrupa Parlamentosu’nun Komisyon Üzerindeki Denetim Yetkisi" Yaşayan Avrupa Birliği Hukuku Blogu, 29.10.2025.


