Fotoğraf
Bilgileri: Dieny
Portinanni / Unsplash
İlke Göçmen, Prof. Dr., Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Avrupa Birliği Hukuku Anabilim Dalı / Jean Monnet
Chair (2019-2022) / The Alexander von Humboldt Foundation – Georg Forster
Research Fellow for Sustainable Development (2023-2024)
Giriş
Commission v Hungary (C-499/23) kararı,
Avrupa Birliği (AB) iç pazar hukuku ile ortak ticaret politikası bağlamında, bir
üye devletin kamu güvenliği gerekçesiyle ihracata ilişkin prosedür getirmesinin
AB hukukuyla uyumunu değerlendirmektedir. Macaristan, Temmuz 2021’den itibaren
hammadde ve inşaat malzemelerinin ihracatına yönelik bir bildirim ve ön alım prosedürü
uygulamaya koymuştur. Komisyon, 4 Ağustos 2023 tarihinde bu prosedürün AB
hukukunu üç açıdan ihlal ettiği gerekçesiyle Macaristan’a karşı ihlal davası
açmıştır: (i) malların serbest dolaşımı kapsamında ihracatta miktar kısıtlamasına
eş etkili tedbir yasağı (Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma (ABİHA) madde
(md). 35
ve md.
36), (ii) AB’nin ortak ticaret politikasındaki münhasır yetkisi (ABİHA md.
2(1) ile birlikte md.
3(1/e)) ve (iii) teknik düzenlemelerin bildirimine ilişkin 2015/1535 sayılı
Direktif. Hukuk Sözcüsü (HS) Szpunar, 6 Şubat 2025 tarihli görüşünde
Macaristan’ın her üç noktada da ihlal gerçekleştirdiği kanaatine
varmıştır. Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) da, 13 Kasım 2025 tarihli
kararıyla söz konusu ihracat prosedürünün her üç açıdan da AB hukukunu ihlal
ettiğine karar
vermiştir.
Kararın önemine ilişkin bazı
değerlendirmeler yapılabilir. Öncelikle, kararın önemini görece azaltabilecek
iki unsur bulunmaktadır. Birincisi, davaya herhangi bir üye devlet veya AB
kurumu gözlem sunmamıştır. İkincisi de, Adalet Divanı davayı Beş Hâkimli Daire
olarak görmüştür. Nitekim 2020-2024 yılları
arasında yaklaşık her on davadan dördünün Beş Hâkimli Daire olarak görülmesi,
bu dairede görülmenin tek başına yüksek önem göstergesi olmadığını ortaya
koymaktadır.
Buna karşılık, kararın önemini
artıran çeşitli hususlar da mevcuttur. Birincisi, HS görüşü alınmış olması, Adalet
Divanının dava konusunun yeni bir hukuki sorun içerdiği kanaatini taşıdığını
göstermektedir (ABAD
Statüsü md. 20). İkincisi, karar, “medya ilgisini çeken veya vatandaşların
yaşamında etki doğuran konular hakkında” kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçlayan basın
açıklamaları arasında kendisine yer bulmuştur. Üçüncüsü,
kararda uluslararası mal ticareti ile kamu güvenliği arasındaki ilişkinin ele
alınması, jeo-ekonomik yaklaşımın güç kazandığı günümüzde (örneğin bkz.),
AB hukukunun duruşunu göstermesi bakımından ek bir önem taşımaktadır. Dördüncüsü,
sonuç bölümünde ayrıntılandırılacağı üzere, karardaki tespitler hem AB iç pazar
hukukunun kendi içinde hem de iç pazar ile ortak ticaret politikası alanındaki
hukuk arasında hatırı sayılır paralellikler kurarak hukukun tutarlılığına ve iç
bütünlüğüne katkıda bulunmaktadır. Son olarak, yine sonuç bölümünde
açıklanacağı üzere, bu tespitler, Türkiye ile AB arasındaki gümrük birliği bakımından
da anlam taşımaktadır.
Karar, önce ihlal davasına uzanan
yol, sonra Adalet Divanının kararı yönünden incelenecektir.
1. İhlal
Davasına Uzanan Yol
İhlal davasına uzanan yoldaki ilk
adım, 2015/1535
sayılı Direktif bağlamında ortaya çıktığından, öncelikle bu Direktif
hakkında kısa bir bilgi verilebilir. Direktif, malların serbest dolaşımı
bağlamında üye devletlere iki temel yükümlülük yüklemektedir: Üye devletler, kural olarak, (i) taslak teknik
düzenlemelerini gerekçeleriyle birlikte Komisyona derhal bildirmekle yükümlüdür
(md. 5) ve (ii) taslak teknik düzenlemelerinin Komisyon tarafından alındığı
tarihten itibaren üç ay boyunca o düzenlemenin kabulünü ertelemekle yükümlüdür
(md. 6).
Bu çerçevede, ihlal
prosedürünün gayri resmî muameleler aşamasında şu gelişmeler yaşanmıştır (paragraf
22–28). Macaristan, 30 Haziran 2021 tarihinde, hammadde ve inşaat
malzemelerinin ihracatına ilişkin bir prosedür öngören kararname taslağını
Direktif uyarınca Komisyona bildirmiştir. Komisyon, 8 Temmuz 2021 tarihinde
taslağın AB hukuku ile uyumunu değerlendirmek amacıyla ek bilgi talep etmiş;
ancak aynı gün Macaristan, metni bildirilen taslaktan farklı olan 402/2021
sayılı Kararname’yi resmî gazetesinde yayımlamıştır. Bunun üzerine Komisyon, 16
Temmuz 2021 tarihinde, bu yeni Kararname’nin kabulü hakkında bilgi istemiştir.
Macaristan, 22 Temmuz 2021 tarihinde verdiği yanıtta, 402/2021 sayılı
Kararname’nin bildirilen taslaktan kapsam ve içerik bakımından farklı olduğunu iletmiştir.
Komisyon ise 29 Temmuz 2021 tarihinde Macaristan’a, söz konusu Kararname’nin
taslağının iletilmemesi ve kabulünün ertelenmemesi nedeniyle 2015/1535 sayılı
Direktif’in 5 ve 6. maddelerindeki yükümlülüklerin ihlal edildiğini iletmiştir.
Macaristan ise 2 Eylül 2021 tarihli cevabında, Kararname’nin Komisyona
iletilmeden yayımlanmasını Covid-19 pandemisi ve hammadde kıtlığı bağlamında
ortaya çıkan acil durumla açıklamış; düzenlemenin amacının inşaat sektöründe
arz güvenliğini ve kritik altyapının işleyişini güvence altına almak olduğunu
belirtmiştir.
İhlal prosedürünün resmî
muameleler aşamasında ise şu gelişmeler yaşanmıştır (paragraf 29–33
ve 1). Komisyon, 23 Eylül 2021 tarihinde Macaristan’a gönderdiği resmî bildirim mektubunda, başta
402/2021 sayılı Kararname olmak üzere bağlantılı düzenlemeler nedeniyle AB
hukukunun üç açıdan ihlal edildiğini ileri sürmüştür: (i) malların serbest
dolaşımı kapsamında ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir yasağı (ABİHA
md. 35
ve md.
36), (ii) AB’nin ortak ticaret politikasındaki münhasır yetkisi (ABİHA md.
2(1) ile birlikte md.
3(1/e)) ve (iii) teknik düzenlemelerin bildirimine ilişkin 2015/1535 sayılı
Direktif. Macaristan, 23 Kasım 2021 tarihli yanıtında bu iddiaları geri
çevirmiştir. Komisyon, Macaristan’ın cevabını yetersiz bularak 6 Nisan 2022
tarihinde önceki iddialarını yineleyerek gerekçeli
görüş göndermiş; Macaristan ise 13 Haziran 2022 tarihli cevabında bu iddiaları
bir kez daha geri çevirmiştir. Bunun üzerine Komisyon, 4 Ağustos 2023
tarihinde, Macaristan’ın hammadde ve inşaat malzemelerinin ihracatına yönelik
bildirim ve ön alım prosedürü getirerek AB hukukunu söz konusu üç açıdan ihlal
ettiği gerekçesiyle işbu ihlal davasını açmıştır.
2. Adalet Divanının Kararı
Adalet Divanı, Komisyonun
iddiaları paralelinde, kararını üç alt başlık altında şekillendirmiştir.
2.1. Malların Serbest Dolaşımı
Kapsamında İhracatta Miktar Kısıtlamasına Eş Etkili Tedbir Yasağı (ABİHA md. 35
ve md. 36)
İlk olarak, Adalet Divanı, ihtilaflı
önlemi, yani Macaristan’ın hammadde ve inşaat malzemelerinin ihracatına yönelik
bildirim ve ön alım prosedürünü, önce ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili
tedbir oluşturup oluşturmadığı (ABİHA md. 35),
ardından kamu güvenliği istisnası temelinde haklı gösterilip gösterilemeyeceği (ABİHA
md. 36)
bakımından incelemiştir.
Adalet Divanı, önce, ihtilaflı önlemi
ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir olarak nitelendirmiştir (paragraf
55–61). Öncelikle, ABİHA md. 35 uyarınca: “Üye
devletler arasında ihracata ilişkin miktar kısıtlamaları ve eş etkili tüm
tedbirler yasaktır.” Bu maddeye ilişkin içtihat hukuku uyarınca da: “spesifik amacı veya etkisi ihracat yollarını
kısıtlamak, böylelikle de bir üye devletin yerel ticareti ile ihracat ticareti
arasında, diğer üye devletlerdeki üretimin veya ticaretin zararına ulusal
üretim veya o devletin yerel pazarı için belirli bir avantaj oluşturacak
biçimde, bir muamele farklılığı getiren ulusal önlemler ihracata ilişkin miktar
kısıtlamasına eş etkili tedbir oluşturur.” Somut uyuşmazlık bakımından,
ihtilaflı önlem, inşaat malzemelerinin ihracatına yönelik bildirim yükümlülüğü
getirmekte ve bu yükümlülüğe uyulmazsa da bunu idari para cezası ile yaptırıma
tabi tutmaktayken ülke içi satışta bu tür bir yükümlülük ile ceza
öngörülmemektedir. Ayrıca, yetkili Macaristan makamları, bildirimi takiben on
iş günü içinde, inşaat malzemelerinin “satışlarının veya ihracatlarının ülkelerindeki
kritik altyapının inşasını, işletilmesini, bakımını veya geliştirilmesini
önemli ölçüde engellediğini veya imkânsız hale getirdiğini düşünüyorsa” ön alım
hakkını kullanabilmektedir. İhtilaflı önlem, dört sebeple, yukarıda alıntılanan
içtihat hukuku anlamında eş etkili tedbir oluşturmaktadır: (i) ihracatçılar
için ek bir idari yük getirmektedir, (ii) bildirim yükümlülüğünün ihlali hâlinde
ciddi bir idari para cezası öngörmektedir, (iii) teslimat sürelerini on iş
gününe kadar uzatabilmektedir ve (iv) ön alım hakkının kullanımı hâlinde ihracat
işleminin önüne geçmektedir.
Adalet Divanı, sonra, varılan bu
sonucu desteklemiştir (paragraf 62–68). İhtilaflı önlem, spesifik amacı ihracat yollarını kısıtlamak
olduğu için ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir olarak nitelendiği
için etkilerini incelemeye gerek
görülmemiştir. Bununla birlikte, bütünlüğü sağlamak adına, belirtilmelidir ki: “Avrupa Birliği içi ticareti doğrudan ya da
dolaylı, fiilen ya da potansiyel olarak güçleştirmeye elverişli olan tüm üye
devlet önlemleri, [ABİHA md. 35 anlamında] miktar kısıtlamasına eşdeğer etkili
tedbir kabul edilir.” Somut uyuşmazlıktaki ihtilaflı önlem, özellikle
ihracatçılar için ek bir idari yük getirdiği ve teslimat sürelerini on iş
gününe kadar uzatabildiği için doğrudan
olarak ve ihracatçıları inşaat malzemelerini ihraç etmekten caydırmaya
elverişli olduğu için de dolaylı
olarak ihracat ticareti üstünde kesin bir etki
yaratmaya elverişlidir. Sonuç olarak, ihtilaflı önlem, ABİHA md. 35 anlamında miktar
kısıtlamasına eş etkili tedbir oluşturur.
Adalet Divanı, daha sonra,
ihtilaflı önlemin belirli bir meşru sebep temelinde orantılılık ilkesine uygun
olarak haklı gösterilebilir olup olmadığı incelemesine geçmiştir (paragraf 69–75).
Macaristan’a göre ihtilaflı önlemi, kamu güvenliği temelinde, özellikle de
kritik altyapı için inşaat malzemelerinin arz güvenliğini sağlamak amacıyla
haklı görülmelidir. Divana göre bir meşru sebep olarak kamu güvenliği ile ilgili içtihat
hukuku şu şekilde toparlanabilir: (i) “üye devletler, kendi ulusal
ihtiyaçları ışığında kamu düzeni ve kamu güvenliği gereksinimlerini
belirlemekte serbesttir”, ancak bu sebepler, temel serbestîlerden derogasyon
oluşturduğu için, dar biçimde yorumlanmalıdır ve dolayısıyla “bu sebeplerin
kapsamları her bir üye devlet tarafından tek taraflı olarak belirlenemez”, (ii)
ortada “kamu güvenliğinin ihtiyaçlarına karşılık gelen nesnel koşullar bulunmalıdır”
ve (iii) “kamu güvenliği ancak toplumun temel çıkarlarına yönelik gerçek ve
yeterince ciddi bir tehlike varsa” başarıyla kullanılabilir. Önceki kararlarda,
petrol, telekomünikasyon ve enerji sektörlerinde bir kriz durumunda arz
güvenliğini sağlamak hedefi kamu güvenliği içinde kabul edilmiştir. Buna
karşın, inşaat sektöründe temel hammaddelerin yerel düzeyde arz güvenliğini
sağlamak, bu tür hammaddelerin kıtlığının toplumun temel çıkarlarına yönelik
gerçek ve yeterince ciddi bir tehlike oluşturduğu gösterilmediği müddetçe, kamu
güvenliği içinde kabul edilemez.
Somut uyuşmazlık bakımından,
Macaristan, nesnel koşullar altında kamu güvenliği gereksinimlerinin
karşılandığını ortaya koyamamaktadır (paragraf 76–87). Birincisi, ihtilaflı
önlem, Macaristan’daki çok sayıdaki altyapıya uygulanabilir nitelik taşımakta
olup bunların her birinin veya kritik olarak hangilerinin, neden toplumun temel
çıkarlarına yönelik olduğu anlaşılamamaktadır. İkincisi, Macaristan, kritik
altyapı için arz güvenliğinde gerçek ve yeterince ciddi bir tehlike oluşturan
inşaat malzemeleri kıtlığının hangi noktadan itibaren başlayacağını
belirtmemiştir. Üçüncüsü, ihtilaflı önlem, kritik altyapı için inşaat
malzemelerinin arz güvenliğini tutarlı ve sistematik biçimde de
sağlamamaktadır, çünkü stoklar ve kıtlık seviyeleri ile ilgili detaylı kurallar
getirmemektedir. O hâlde, ihtilaflı önlem kamu güvenliği sebebiyle haklı
gösterilemez.
Sonuç olarak, ihtilaflı önlem,
yani Macaristan’ın hammadde ve inşaat malzemelerinin ihracatına yönelik
bildirim ve ön alım prosedürü, ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir
yasağı açısından AB hukukunu ihlal etmektedir.
2.2. AB’nin Ortak Ticaret Politikasındaki Münhasır Yetkisi (ABİHA md. 2(1)
ile birlikte md. 3(1/e))
İkinci olarak, Adalet Divanı,
ihtilaflı önlemi AB’nin ortak ticaret politikasındaki münhasır yetkisi (ABİHA md.
2(1) ile birlikte md.
3(1/e)) açısından ele almıştır.
Adalet Divanı, önce, ilgili
hukuki düzenlemelere yer vermiştir (paragraf 99–102). ABİHA md. 2(1) uyarınca:
“Antlaşmalar’ın Birliğe belirli bir alanda
münhasır yetki vermesi hâlinde, sadece Birlik yasama faaliyetinde bulunabilir
ve hukuken bağlayıcı tasarruflar kabul edebilir; üye devletler, ancak Birlik
tarafından yetkilendirilmeleri hâlinde veya Birlik tasarruflarının uygulanması
amacıyla yasama faaliyetinde bulunabilir.” ABİHA md. 3(1/e) uyarınca AB
ortak ticaret politikası alanında münhasır yetkiye sahiptir. AB yasa koyucusu,
işbu münhasır yetkiyi kullanarak, ihracat yönünden ortak kurallar getiren 2015/479
sayılı Tüzük’ü kabul etmiştir. Tüzük md. 1 uyarınca: “Birlik’ten üçüncü ülkelere yapılacak ürün ihracatı serbest olur, bir
başka deyişle bu Tüzük ile uyumlu biçimde uygulanan kısıtlamalar hariç olmak
üzere herhangi bir miktar kısıtlamasına tabi tutulmaz.” Tüzük md. 10
uyarınca ise üye devletler, diğerlerinin yanı sıra kamu düzeni ve kamu güvenliği temelinde ihracata yönelik
miktar kısıtlaması benimseyebilir.
Adalet Divanı, sonra, somut
uyuşmazlığı bu düzenlemeler ışığında ele almıştır (paragraf 103–110). İhtilaflı
önlem, hukuken bağlayıcı bir tasarruftur, AB’nin ortak ticaret politikasının
kapsamı içinde kalmaktadır ve AB Macaristan’ı bu önlemi benimsemek üzere
yetkilendirmemiştir. Macaristan ise, önleminin 2015/479 sayılı Tüzük’e uygun
olarak, yani md. 10 kapsamında –kamu güvenliği temelinde– benimsendiğini ileri
sürmektedir. ABİHA md. 36 ile 2015/479 sayılı Tüzük md. 10 benzer lâfza sahip
olduğuna göre, AB yasa koyucusu bir üye devletin, ister diğer üye devletlere
ister üçüncü devletlere karşı olsun, aynı koşullar altında ihracatı
kısıtlayabilmesini istemiş olmalıdır. O hâlde, her iki maddedeki “kamu
güvenliği” kavramı da aynı anlama sahip olarak anlaşılmalıdır. İhtilaflı önlem,
ABİHA md. 36 kapsamında kamu güvenliği sebebiyle haklı gösterilemez olduğuna
göre, aynısı, 2015/479 sayılı Tüzük md. 10 için de geçerlidir.
Sonuç olarak, ihtilaflı önlem,
yani Macaristan’ın hammadde ve inşaat malzemelerinin ihracatına yönelik
bildirim ve ön alım prosedürü, AB’nin ortak ticaret politikasındaki münhasır
yetkisi açısından AB hukukunu ihlal etmektedir.
2.3. Teknik Düzenlemelerin Bildirimine İlişkin 2015/1535 sayılı Direktif
Üçüncü olarak, Adalet Divanı,
ihtilaflı önlemi teknik düzenlemelerin bildirimine ilişkin 2015/1535 sayılı
Direktif açısından ele almıştır.
Adalet Divanı, önce, ihtilaflı
önlemi Direktif’te öngörülen kabulü erteleme yükümlülüğü yönünden ele almıştır (paragraf
116–128). Direktif md. 6 uyarınca üye devletler, kural olarak, taslak teknik
düzenlemelerinin Komisyon tarafından alındığı tarihten itibaren üç ay boyunca o
düzenlemenin kabulünü ertelemekle yükümlüdür. Ne var ki 402/2021 sayılı
Kararname, bu üç aylık bekleme süresi tamamlanmaksızın kabul edilmiştir.
Macaristan’a göre bu durum, 2015/1535 sayılı Direktif md. 6(7/a) kapsamında
kamu güvenliği temelinde haklı gösterilebilir. Divana göre ise Macaristan,
ilgili maddenin gerektirdiği şekilde ciddi ve öngörülemeyen koşulların gerçekten
var olduğunu ortaya koymaksızın, yalnızca ülkedeki inşaat malzemeleri kıtlığı
riskine atıfta bulunmakla yetinmektedir. Dolayısıyla, ihtilaflı önlem Direktif’te
öngörülen kabulü erteleme yükümlülüğüne aykırılık taşımaktadır.
Adalet Divanı, sonra, ihtilaflı
önlemi Direktif’te öngörülen bildirim yükümlülüğü yönünden ele almıştır (paragraf
129–134). Direktif md. 5 uyarınca üye devletler, kural olarak, taslak teknik
düzenlemelerini gerekçeleriyle birlikte Komisyona derhal bildirmekle yükümlüdür.
Macaristan, her ne kadar 30 Haziran 2021 tarihinde, hammadde ve inşaat
malzemelerinin ihracatına ilişkin bir prosedür öngören kararname taslağını
Direktif uyarınca Komisyona bildirmişse de, 402/2021 sayılı Kararname iletilen
taslağa kıyasla önemli değişiklik içerdiği için Komisyona yeniden bildirilmeliydi.
Dolayısıyla Macaristan, değişik yapılmış taslağı Komisyona iletmemek suretiyle
Direktif’te öngörülen bildirim yükümlülüğünü ihlal etmiştir.
Sonuç
Commission v Hungary (C-499/23) kararı
birkaç açıdan kayda değer sonuca sahiptir.
Birincisi, karardaki tespitler,
malların serbest dolaşımı altındaki ithalatta
miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir yasağı ile ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir yasağı arasında
paralellik bir paralellik kurulmasına işaret etmektedir. Bu bağlamda Adalet Divanı,
1979 tarihli Groenveld kararı ve 2008 tarihli Gysbrechts kararı doğrultusunda ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir kavramını, ithalattakine kıyasla daha dar bir
formül üzerinden ele almaktaydı. Buna karşılık eldeki kararda, bilindiği
kadarıyla ilk kez, ihracatta miktar
kısıtlamasına eş etkili tedbir kavramı tıpkı ithalattaki gibi de ele alınmıştır (paragraf 63): “Avrupa Birliği içi ticareti doğrudan ya da dolaylı, fiilen ya da
potansiyel olarak güçleştirmeye elverişli olan tüm üye devlet önlemleri, [ABİHA
md. 35 anlamında] miktar kısıtlamasına eşdeğer etkili tedbir kabul edilir.” Bu
yaklaşımın sürdürüldüğü varsayıldığında, ithalat ve ihracat yönünden miktar
kısıtlamasına eş etkili tedbir kavramlarının 1979’da ayrılan yorum çizgilerinin
2025 itibarıyla kesiştiği ileri sürülebilecektir.
İkincisi, karardaki tespitler,
malların serbest dolaşımı bakımından bir istisna sebebi olarak kamu güvenliği
ile kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı bakımından bir
istisna sebebi olarak kamu güvenliği arasında da paralellik kurulduğunu
göstermektedir. Bu yönden, Adalet Divanı, bilindiği kadarıyla ilk kez,
kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı alanındaki (kamu düzeni
ve) kamu güvenliği formülünü (Commission
v Hungary (C‑78/18), paragraf 91) aynen malların serbest dolaşımı
alanına aktarmıştır (paragraf 72): “Kamu
güvenliği ancak toplumun temel çıkarlarına yönelik gerçek ve yeterince ciddi
bir tehdit varsa” başarıyla ileri sürülebilir. Bu yaklaşım, iç pazardaki
temel serbestîlere ilişkin ortak yorum çizgisinin bir kez daha teyit edildiğini
göstermektedir.
Üçüncüsü, karardaki tespitler, AB iç pazar hukukundaki ihracatta miktar
kısıtlamasına eş etkili tedbir yasağı ile AB
ortak ticaret politikasındaki ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili
tedbir yasağı arasında da bir paralellik kurmaktadır. Adalet Divanı, 1997
tarihli Centro-Com
kararında, ihracat yönünden ortak kurallar getiren AB
tasarrufunun (bugünkü 2015/479
sayılı Tüzük) miktar kısıtlamalarını yasaklamasına rağmen, bu düzenlemenin
eş etkili tedbirleri de kapsadığı sonucuna varmış (paragraf 40) ve böylece AB
içi ticaret ile AB dışı ticaret arasında bir paralellik tesis etmişti. Mevcut
karar ile bu paralellik, her iki alandaki istisna hâllerini de içine alacak
biçimde genişletilmiştir. Divana göre AB yasa koyucusu bir üye devletin ister diğer
üye devletlere ister üçüncü devletlere yönelik olsun, ihracatı yalnızca aynı
koşullar altında kısıtlayabilmesini amaçlamış olmalıdır. Bu nedenle ABİHA md.
36 ile 2015/479 sayılı Tüzük md. 10’daki kavramların –örneğin “kamu güvenliği”
kavramının– aynı şekilde anlaşılması gerekmektedir (paragraf 106–107).
Dördüncüsü, ihracat kısıtlaması
ile kamu güvenliği arasındaki ilişkiye dair bu tespitlerin, Türkiye ile AB
arasındaki gümrük birliği açısından da geçerlilik taşıdığı söylenebilir. Zira bu
gümrük birliğini düzenleyen 1/95
Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı (OKK) md. 66 uyarınca: “Bu Kararda yer alan hükümlerden [ABİHA’nın] mukabil hükümleriyle esas
itibariyle aynı olanları, Gümrük Birliği kapsamına giren ürünlere uygulanmaları
bakımından [ABAD’ın] ilgili kararlarına göre yorumlanır.” OKK md. 6 ve 7,
ABİHA md. 35 ve 36 ile esas itibariyle aynı olduğundan, Commission v Hungary (C-499/23) kararına
göre yorumlanmalıdır, denilebilir. Bu durumda ABAD, benzer bir uyuşmazlıkla
karşılaştığında, İstanbul
Lojistik kararındaki gerekçelendirmesine kıyasla, Türkiye ile AB arasındaki
gümrük birliği bağlamında ihracatta miktar kısıtlamasına eş etkili tedbir ve
kamu güvenliği kavramlarını da eldeki karardaki gibi yorumlayacaktır,
denilebilir. Benzer şekilde, Türkiye ile üçüncü devletler arasındaki ticaret
bakımından da, 1/95 sayılı OKK md. 12 uyarınca Türkiye, ihracat yönünden ortak
kurallar getiren AB tasarrufuna (bugünkü 2015/479
sayılı Tüzük) “esas itibariyle
benzeyen hükümleri” yürürlüğe koymakla
yükümlüdür. Nitekim Türkiye’nin 1996 tarihli İhracat Rejim Kararı,
bu yönden, AB tasarrufuna esas itibariyle benzemektedir (md. 4). Bu sebeple, detayları başka
bir çalışmada açıklandığı üzere, özellikle uyumlaştırılmış kural veya
mevzuat bulunduğunda Türk hukukunun –mümkün olduğu ölçüde– kaynak AB hukukuna
uygun şekilde yorumlanması gerektiği de ileri sürülebilir.
Sonuç olarak, Commission v Hungary (C-499/23) kararı, AB üyesi devletlerin ister AB içi ister AB dışı ticaret söz konusu olsun, kamu güvenliği temelinde bir ticaret kısıtlaması getirmek istediklerinde, bunun ancak toplumun temel çıkarlarına yönelik gerçek ve yeterince ciddi bir tehlike bulunduğunu ortaya koymaları hâlinde mümkün olabileceğini açık biçimde ortaya koymuştur.
Bu yazıya atıf için: İlke Göçmen, “Macaristan’ın İhracata Yönelik Bildirim ve Ön Alım Prosedürü Avrupa Birliği Hukukunu İhlal Ediyor: Commission v Hungary (C-499/23) Kararı”, Yaşayan Avrupa Birliği Hukuku Blogu, 20/11/2025, Link: <https://yasayanabhukuku.blogspot.com/2025/11/C-49923.html>
Bu yazıyı faydalı buldunuz mu? Hiç bir içeriği kaçırmayın bizi takip edin.


