22 August 2024

Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) – Genel Mahkeme Hakimlerinin Atanması: C-119/23 Valančius Kararı



Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) – Genel Mahkeme Hakimlerinin Atanması: C-119/23 Valančius Kararı



 

Merve Ağzıtemiz, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, AB Hukuku Anabilim Dalı

 

Fotoğraf: AvjoskaWikimedia Commons


GİRİŞ

 

ABAD 29 Temmuz 2024 tarihinde Valančius (C-119/23) davasındaki kararını açıklamıştır. Bu dava ile ABAD, bir üye devletin, ulusal bağımsız uzmanlar grubunca hazırlanan listede yer alan adaylar arasından, bu listedeki en üst sıradaki adaydan farklı bir adayı ABAD hakimi olarak önerebileceği yönünde karara varmıştır. Bununla birlikte, önerilen ABAD hakim adayının Antlaşmalar tarafından belirlenen gereklilikleri karşılaması koşulu da saklı tutulmaktadır.

Valančius kararının önemi ile ilgili olarak da şu tespitlerde bulunulabilir. Birincisi, bu dava Büyük Dairede görülmüştür. İkincisi, Çekya, İrlanda, Macaristan, Hollanda, Polonya, İsveç ve Avrupa Komisyonu davaya ilişkin gözlemlerini sunmuştur. Üçüncüsü, hukuk sözcüsü Emiliou, 18 Nisan 2024 tarihinde Gerekçeli Görüşünü vermiştir. Adalet Divanı, dava konusu olayın hiçbir yeni hukuksal sorun ortaya çıkarmadığı görüşündeyse davanın Hukuk Sözcüsünün görüşü olmaksızın yürütülmesine karar verebilmektedir (Adalet Divanı Statüsü m.20). O halde, Adalet Divanı, bu davada Hukuk Sözcüsünün görüşü alındığına göre, dava konusu olayın yeni hukuksal sorun ortaya çıkardığı kanaatini taşımaktadır şeklinde bir yorum yapılabilecektir. Dördüncüsü, bu karar, “medya ilgisini çeken veya vatandaşların yaşamında etki doğuran konular hakkında” kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçlayan basın açıklamaları ve dava özetleri arasında kendisine yer bulmuştur.

Bu yazıda öncelikle ve kısaca ABAD’nin genel yapısı ve hakimlerin seçimi üzerinde durulacak sonrasında ise davanın vakaları ortaya koyularak ABAD’nin kararı incelenecektir.

 

1-    ABAD’IN YAPISI ve HAKİMLERİN SEÇİLME USULÜ


ABAD, Antlaşmalar’ın yorumlanmasında ve uygulanmasında hukuka riayet edilmesini sağlayan Avrupa Birliği (AB) kurumudur. AB Antlaşması’nın 19. maddesinde belirtildiği üzere, ABAD; Adalet Divanı, Genel Mahkeme ve ihtisas mahkemelerinden oluşur. Güncel olarak ABAD, Adalet Divanı ve Genel Mahkeme’den oluşmaktadır.

Adalet Divanı, her üye devletten bir hakimden oluşur ve Adalet Divanı’na hukuk sözcüleri yardımcı olur. Genel Mahkeme, her üye devletten en az bir hakimden oluşur. (AB Antlaşması m.19/2) Söz konusu davaya konu olan Genel Mahkeme hakimlerinin sayısı, Avrupa Birliği Adalet Divanı Statüsü’nde belirlenmektedir. Her iki mahkemenin hakimleri, temel bir nokta olarak, bağımsızlıkları şüphe götürmeyen ve Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma’nın (ABİHA) 253 ve 254. maddelerinde öngörülen koşulları karşılayan kişiler arasından seçilmelidir.

Genel Mahkeme hakimleri, bağımsızlıkları şüphe götürmeyen ve yüksek yargı makamlarına atanmak için gerekli niteliklere sahip kişiler arasından seçilmelidir. Üyeler, üye devlet hükümetlerinin mutabakatıyla altı yıllık bir süre için atanmaktadır. Ancak bu atamada usuli bir ara basamak da bulunmaktadır. Buna göre, bu mutabakattan önce, ulusal prosedürler çerçevesinde belirlenen adayların Genel Mahkeme hakimliği görevlerini yerine getirme bakımından yeterli olup olmadıkları konusunda görüş vermek üzere bir komite bulunmaktadır. (ABİHA m.255) (255. madde Komitesi)

255. madde Komitesi, Adalet Divanı’nın ve Genel Mahkeme’nin eski üyeleri, ulusal yüksek mahkeme üyeleri ve yetkinliği kabul edilmiş hukukçular arasından seçilen ve biri Avrupa Parlamentosu tarafından önerilen yedi kişiden oluşmaktadır. Konsey, bu Komitenin çalışma kurallarını belirleyen bir karar ve Komite üyelerinin atanmasına ilişkin bir karar kabul etmektedir.

 

2-    VAKALAR


Bay Virgilijus Valančius, Litvanya Hükümeti tarafından aday gösterildikten sonra 13 Nisan 2016 tarihinde Genel Mahkeme hakimi olarak atanmıştır. Bay Valančius’un görev süresi 31 Ağustos 2019'da sona ermiş, ancak Avrupa Birliği Adalet Divanı Statüsü'nün 5. maddesi uyarınca bu tarihten sonra da görevine devam etmiştir.

Litvanya Hükümeti, 31 Temmuz 2019 tarihli bir kararla, Litvanya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Litvanya Parlamentosu'ndan Bay Valančius'un görev süresinin uzatılması için adaylığına onay vermelerini talep etmiştir. Bu adaylık, ilgili üç ulusal kurum arasında bir uzlaşmaya varılamaması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmış, bunun üzerine Mart 2021'de Genel Mahkeme hakimliğine aday belirlenmesi amacıyla adaylık çağrısı yapılmıştır. Seçim süreci ulusal hukuk çerçevesinde belirlenmiş ve bu işlemi yürütmek üzere bağımsız uzmanlardan oluşan bir grup kurulmuştur.

Ulusal seçim prosedürü çerçevesinde potansiyel adaylar değerlendirilmiş ve hakim olarak seçilme kriterlerini karşıladığı tespit edilen sekiz kişilik bir liste üzerinde mutabık kalınmıştır. Bu liste, kişilerin puanlarına göre azalan sırayla düzenlenmiştir. Bay Valančius, bu başarı listesinde en uygun aday olarak belirlenmiştir. 6 Nisan 2022 tarihinde, Litvanya Hükümeti, listede ikinci sırada yer alan kişinin adaylığını Litvanya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Litvanya Parlamentosu'nun onayına sunmuştur. 4 Mayıs 2022 tarihli bir kararla listedeki bu ikinci kişi Genel Mahkeme hakimliği için aday olarak gösterilmiştir. Bay Valančius, 18 Mayıs 2022 tarihinde bu duruma ilgili ulusal mahkeme nezdinde itiraz etmiştir.

5 Temmuz 2022 tarihinde, (ABİHA) 255. madde Komitesi bu aday hakkında olumsuz bir görüş bildirmiştir. Bunun üzerine Litvanya Hükümeti, listede üçüncü sırada bulunan kişinin aday olarak gösterilmesi yönündeki kararını almıştır. 255. madde Komitesi'nin olumlu görüşünün ardından, üçüncü sıradaki bu kişi, üye devlet hükümetlerinin de mutabakatıyla Genel Mahkeme hakimi olarak atanmış ve 27 Eylül 2023 tarihli Genel Mahkeme oturumunda yemin etmiştir. Bu noktada Bay Valančius’un Genel Mahkeme yargıçlığı görevi sona ermiştir. (Vakalara ilişkin olarak bkz. para. 6-20 ve Hukuk Sözcüsü görüşü para.7 vd.)

Ulusal mahkeme, AB Antlaşması'nın 19/2. maddesinin üçüncü bendi ve ABİHA’nın 254. maddesinin ikinci fıkrasının, özellikle, Genel Mahkeme hakimliğine aday göstermeye yönelik ulusal prosedürler üzerindeki etkisiyle ilgili olarak yoruma ihtiyaç duymuştur. Dolayısıyla bu konuda yorumunu talep ederek sorusunu ön karar prosedürü çerçevesinde ABAD’ye yöneltmiştir.

 

3-    KARAR

ABAD, ön karar prosedürünün çerçevesinde mahkemenin yetkisine ve kabul edilebilirliğe ilişkin tespitlerde bulunduktan sonra esastan denetime geçmiştir.

 

Ön karar Prosedürü çerçevesinde ABAD’nin yetkisi:


ABAD, söz konusu ön karar prosedürü çerçevesindeki yetkisine ilişkin bazı tespitlerde bulunmuştur. Buna göre, davaya ilişkin yazılı görüş sunan kimi üye devletler, Adalet Divanı'nın ön karar talebi üzerinde karar verme yetkisine sahip olup olmadığı konusunda şüphelerini belirtmiştir. Bu görüşlerde, Genel Mahkeme hakimlerinin atanma sürecinin farklı aşamalardan oluştuğu ve ilk aşamanın tamamen ulusal hukuk çerçevesinde olmak üzere adayın ulusal düzeyde önerilmesi olduğu belirtilmiştir. Bu bağlamda, ilgili hükümetlere göre söz konusu süreç, Antlaşmaların düzenlemeleri dışında kalmakta ve Adalet Divanı'nın, bu alanda karar verme yetkisi bulunmamaktadır. Ayrıca, bu hükümetlerden bazıları, hakim atama sürecinin, üye devletlerin hükümetlerinin ortak mutabakatıyla alınan bir kararla sona erdiğini ve bu kararın Adalet Divanı tarafından denetime tabi olmadığını savunmaktadır. (para. 26-27)

ABAD’ye göre, Genel Mahkeme hakimi olarak atanma süreci üç aşamadan oluşmaktadır. Birinci aşamada, ilgili üye devlet hükümeti, bir aday önerir ve bu öneriyi Konsey Genel Sekreterliği'ne iletir. İkinci aşamada, 255. madde Komitesi, ABİHA’nın 254. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen gereklilikler ışığında, adayın Genel Mahkeme hakimi görevlerini yerine getirme uygunluğu konusunda bir görüş bildirir. Üçüncü aşamada ise, üye devletlerin hükümetleri, temsilcileri aracılığıyla ve oybirliği ile alınan bir kararla adayı Genel Mahkeme hakimi olarak atamaktadır. (para. 29)

ABAD’ye göre, üye devlet hükümetlerinin Genel Mahkeme hakimliği için aday önerme kararları, AB Antlaşması ve ABİHA’da düzenlenen atama sürecinin ilk aşamasını oluşturur. Dolayısıyla, böyle bir karar bu hükümlerin kapsamına girmektedir. Her ne kadar aday belirleme kararı üye devletlerin yetkisinde kalmaktaysa da bu yetkinin kullanımı AB hukukundan kaynaklanan yükümlülükler ile uyumlu olmak durumundadır. Dolayısıyla söz konusu olay ABAD’nin yargı yetkisi içerisine girmektedir.

Buna ek olarak, üye devlet hükümetlerinin mutabakatıyla karar alınmasına ilişkin iddia, ABAD tarafından, söz konusu ön karar prosedürüyle ilgisiz bulunmuştur. (para. 30-33) Sonuç olarak ABAD, söz konusu ön karar başvurusu bakımından karar verme yetkisine sahip olduğunu göstererek bu konudaki değerlendirmesini tamamlamıştır.

 

Kabul Edilebilirlik:


ABAD burada, ön karar prosedürünün kabul edilebilir olduğunu tespit etmiştir. ABAD, Antlaşmalar’ın yorumu ve Birlik kurum, organ, ofis veya ajanslarının tasarruflarının geçerliliği ve yorumu hakkında ön karar verme yetkisine sahiptir. Bu tür bir sorunun bir üye devlet mahkemesinde ortaya konması halinde, ulusal mahkeme kendi kararını vermek için konuya ilişkin bir karara gerek duyarsa, ABAD’den bu sorun hakkında karar vermesini talep edebilmektedir. (ABİHA m.267)

Litvanya’ya göre, ulusal mahkeme önündeki olay ile Anlaşma’nın ilgili maddelerinin yorumunun bağlantısı bulunmamaktadır. Ayrıca, ulusal mahkemenin ABAD’ye yönelttiği sorunun hipotetik olduğu da iddia edilmiştir. Son olarak, söz konusu sorulara cevap vermeye yer olmadığı, Genel Mahkeme’ye hakim atanma süreci sona erdiği için uyuşmazlığın amacının ortadan kalktığı öne sürülmüştür. (para. 35)

ABAD’ye göre, yukarıda da belirtildiği üzere her ne kadar aday belirleme kararı üye devletlerin yetkisinde kalmaktaysa da bu yetkinin kullanımı AB hukukundan kaynaklanan yükümlülükler ile uyumlu olmak durumundadır. (para.38-39) Ayrıca, ulusal mahkeme önündeki uyuşmazlık, söz konusu ulusal hükümlerin AB Hukuku ışığındaki hukukiliğini sorgulamakta ve bu bağlamda hipotetik bir soru olarak değerlendirilmemektedir. (para. 40)

Son olarak, ABAD, başka bir kişinin Genel Mahkeme hakimi olarak atanmış olması nedeniyle, ön karar prosedürü çerçevesinde yöneltilen sorulara cevap verilmesinin artık gerekli olmadığı yönündeki iddiayı ele almıştır. Buna göre ABAD, önünde bulunan dosyadan, ulusal mahkeme önündeki davadaki davacının davasını geri çektiği, taleplerinin karşılandığı veya artık karşılanamayacağı ve bu nedenle uyuşmazlığın açıkça amacını yitirdiği anlaşılmadığından, yöneltilen sorulara cevap verilmesinin, ilgili mahkemenin bu uyuşmazlık hakkında karar vermesini sağlamak için hala gerekli olduğunu vurgulamaktadır. Bu bakımdan kabul edilebilirlik yönünden kararını vermiştir. (para. 41-43.)

 

Ön Karar Prosedürü Çerçevesinde Yöneltilen Soru ve ABAD'nin Kararı:


            ABAD, öncelikle ulusal mahkemenin sorusunu yeniden formüle etmiştir. ABAD’ye göre, AB Antlaşması'nın 19/2. maddesinin üçüncü bendi ile ABİHA'nın 254. maddesinin ikinci fıkrasının, bir üye devlet hükümetinin, Genel Mahkeme hakimliği için adayları değerlendirmekle ve bu hükümlerde belirtilen şartları karşılayan adayların yer aldığı bir liyakat listesi hazırlamakla görevli bağımsız bir uzmanlar grubunu kurmuş olması durumunda, bu listede en üst sırada yer alan aday dışında başka bir adayı önermesini engelleyip engellemediğinin yorumlanması hususu sorulmaktadır. (para.44)

            ABAD öncelikle, kişi haklarının ve üye devletler için ortak olan değerlerin (AB Antlaşması m.2) korunması açısından hakimlerin bağımsızlığının önemine vurgu yapmıştır. Bu bağlamda, ABAD’a göre yargı bağımsızlığı, AB’nin ortak hukuki kimliğini tanımlayan ve hem AB hem de üye devletlerce uyulması zorunlu olan ve AB Antlaşması'nın 2. maddesinde yer alan temel değerlerden birinin somut tezahürünü oluşturan bir kavramdır. ABAD’a göre, bu bağımsızlık gerekliliğinin dar/katı anlamda bağımsızlık ve tarafsızlık olarak iki yönü bulunmaktadır. Ayrıca bağımsızlık, yargılamanın özünde bulunduğundan ve AB Antlaşması’nın 19. maddesi hem ABAD hem de ulusal mahkemelere AB Hukuk düzenini sağlama yetkisini verdiğinden, bu unsurun gerekliliği her iki düzeyde de geçerlidir. (para.45-48)

    Bu bağlamda, hakimlerin atanmasını düzenleyen koşullar ve usul kuralları, atanan hakimlerin dış etkenlere karşı durabilmeleri ve çıkarlar karşısındaki tarafsızlıkları konusunda bireylerin makul şüphe duymasına neden olmayacak şekilde belirlenmelidir. Bu nedenle, bu koşul ve ayrıntılı usul kuralları, yalnızca talimat şeklindeki doğrudan etkileri değil, aynı zamanda hakimlerin kararlarını etkileyebilecek ve bağımsızlık veya tarafsızlık görüntüsünün eksikliğine yol açabilecek dolaylı etkileri de engelleyecek şekilde düzenlenmelidir. (para.51) Atama sürecinde yapılan bir usulsüzlük, özellikle de yürütme organı tarafından sürecin bütünlüğünü zedeleyebilecek ölçüde aşırı bir takdir yetkisi kullanmasının gerçek bir risk oluşturacak nitelikte ve ciddiyette olması şeklinde daha da önem kazanacaktır. Çünkü böyle bir usulsüzlük, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılama hakkının ihlaline yol açabilecektir. (para.52)

    Her üye devlet, Genel Mahkeme hakimliği için bir aday seçilmesi ve önerilmesi sürecini düzenleyip düzenlememe konusunda özgürdür. ABAD’ye göre, salt olarak yasama veya yürütme temsilcilerinin bu atama sürecine dahil olması, bireylerin aklında makul şüphelere yol açacak bir durum değildir. Bununla birlikte, bağımsız danışma organlarının sürece dahil edilmesi ve ulusal hukukta gerekçe belirtme zorunluluğunun bulunması, atamadan sorumlu kurumun takdir yetkisini sınırlayarak, atama sürecini daha objektif hale getirmeye katkıda bulunabilir. (para.55-56)

    Yukarıda da belirtildiği üzere, hakim adaylık koşulları açısından, üye devletlerin geniş bir takdir yetkisi bulunmaktaysa da bu yetkinin kullanımı AB hukukundan kaynaklanan yükümlülükler ile uyumlu olmak durumundadır. (para.57) 255. madde Komitesi faaliyet raporlarından da görüleceği üzere, açık, şeffaf ve titiz bir seçim prosedürünün varlığı, önerilen adayın bu gerekliliklere uyumunu kontrol etmede önemli bir faktör olsa da, böyle bir prosedürün yokluğu, kendiliğinden, bu uyumu sorgulamak için bir temel teşkil etmemektedir. 255. madde Komitesi, müzakereler esnasında ve adaylarla ilgili olarak ek bilgi veya diğer materyallerin gönderilmesini üye devletten talep edebilecektir. Üye devletler ise dürüst işbirliği ilkesi (AB Antlaşması m.4) uyarınca bu bilgileri Komiteye iletmek durumundadır. (para.60-61) Dolayısıyla, burada, 255. madde Komitesi’nin detaylı bir incelemesinden bahsetmek mümkündür.

     ABAD önüne gelen olaydaki seçim usulünün makul şüphe doğurup doğurmadığı hususunu bu bilgiler ışığında yorumlamıştır. Buna göre, bir üye devlet, hakim adaylığı seçimi amacıyla bağımsız uzmanlardan oluşan bir grubun adayları değerlendirdiği ve Antlaşmalar tarafından belirlenen gereklilikleri karşılayan adayların listesinin oluşturulduğu bir prosedür belirlemiş olabilir. Bu durumda, üye devlet hükümetinin, aday listesindeki en üst sıradaki aday yerine başka bir adayı önermeyi seçmiş olması, bu önerinin, önerilen adayın bu gereklilikleri karşılayıp karşılamadığı konusunda makul şüpheler doğuracağı sonucunu desteklemek için yeterli değildir. (para.63)

Ayrıca ABAD, ulusal aday önerme prosedürünün, 255. madde Komitesinin faaliyet raporlarında belirtilen gerekliliklere uygun bir şekilde belirlendiği ve bu süreçte listede ilk sırada yer alan adayın, üye devlet hükümetine sadece bir öneri niteliğinde bulunduğunun altını çizmiştir. (para.64) Üstelik, üye devlet hükümeti tarafından ulusal listenin üçüncü sırasından seçilen ve bildirilen hakim adayı, 255. madde Komitesi tarafından da uygun bulunmuştur. Bu uygun bulma ise (genel olarak değerlendirildiğinde) üye devlet hükümetlerinin aday belirleme kararının, Antlaşmalardaki gerekliliklere uygun olduğunu göstermektedir. (para.65)

          Sonuç olarak ABAD, ABİHA’nın 254. maddesinin, ABAD hakim adaylarını ulusal aşamada değerlendirerek bir liste oluşturacak bağımsız bir uzmanlar grubunun bulunması halinde, listede yer alan adaylar arasından en yüksek sıralamada olmayan ancak Antlaşmalarda belirlenen gereklilikleri karşılayan bir adayın önerilmesini engellemediği şeklinde bir sonuca varmıştır. (para.66)

           

           

SONUÇ:


ABAD bu kararıyla birlikte, Genel Mahkeme hakimlerinin seçilmesine yönelik kuralları yorumlamıştır. Genel olarak bakıldığında ABAD, bünyesindeki hakimlerin bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin AB hukuku tarafından çerçevesi çizilmiş bulunan bazı standartları bir ölçüde açıklığa kavuşturmuştur.


Burada sorgulanan temel konu, AB yargısal düzeni içerisinde yer alacak hakimlerin bağımsızlık ve tarafsızlığının sağlanmasında ne ölçüde başarılı olduğunun ortaya koyulabildiğidir. Buna göre, özellikle Antlaşmalarda açık bir düzenleme bulunmadığında, ulusal hukuk tarafından belirlenen atama usullerinin, belirli bir çerçevede AB Hukuku tarafından tanınan değerlerle uyumunun gözetilmesi gerektiği gösterilmiştir. Bununla birlikte, AB’nin temel değerlerine yapılan atıflarla birlikte, hukukun üstünlüğü ve bireylerin haklarının korunması gibi önemli ilkeler de desteklenmiştir.


Diğer bir taraftan ABAD, ön karar prosedürü çerçevesinde yaptığı bu yorumla birlikte, ulusal hukuk çerçevesinde alınan bir kararın, AB hukukundaki standartlar çerçevesinde uygulandığı müddetçe, ABAD tarafından değerlendirilebileceğini göstermektedir.



Bu yazıya atıf için: Merve Ağzıtemiz, "Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) – Genel Mahkeme Hakimlerinin Atanması: C-119/23 Valančius Kararı" Yaşayan Avrupa Birliği Hukuku Blogu, 22.08.2024, https://yasayanabhukuku.blogspot.com/2024/08/avrupa-birligi-adalet-divan-abad-genel.html


 











No comments:

Post a Comment