Fotoğraf
Bilgileri: Eser Sahibi: Fanny
Schertzer / Wikimedia Commons
İlke Göçmen, Prof. Dr., Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Avrupa Birliği Hukuku Anabilim Dalı / Jean Monnet
Chair (2019-2022) / The Alexander von Humboldt Foundation – Georg Forster
Research Fellow for Sustainable Development (2023-2024)
Giriş
Avrupa Birliği Adalet Divanı (“ABAD”),
1 Ağustos 2025 tarihinde Royal Football
Club Seraing (C-600/23) ön karar prosedüründeki kararını
açıklamıştır. Hukuk Sözcüsü (HS) Ćapeta da, aynı ön karar prosedürü
çerçevesinde, 16 Ocak 2025 tarihinde görüşünü
açıklamıştı. Bu Görüş, Yaşayan Avrupa Birliği Hukuku Blogu’nda tarafımızca incelenmişti.
Bir not olarak, Adalet Divanının kararını inceleyen işbu blog yazısı HS’nin
görüşünü incelediğimiz blog yazısı ile yer yer örtüşmeler taşımaktadır.
Royal Football Club Seraing kararının önemi ile ilgili olarak da şu
tespitlerde bulunulabilir. Birincisi, Adalet Divanı davayı Büyük Daire olarak
görmüştür. Örneğin 2020-2024
yılları arasında Adalet Divanı, yaklaşık olarak her on davadan yalnızca
birini Büyük Daire olarak görmüştür. İkincisi; Almanya, Belçika, Fransa,
Hollanda, Litvanya, Yunanistan ve Avrupa Komisyonu davaya gözlemlerini
sunmuştur. Üçüncüsü, Adalet Divanı, bu davada HS görüşü alındığına göre, dava
konusu olayın yeni hukuksal sorun ortaya çıkardığı kanaatini taşımaktadır (ABAD Statüsü madde (“md”)
20). Dördüncüsü, bu karar, “medya ilgisini çeken veya vatandaşların
yaşamında etki doğuran konular hakkında” kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçlayan basın
açıklamaları arasında kendisine yer bulmuştur.
Somut uyuşmazlıktaki ana meseleyi,
Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği’nin (Fédération Internationale de Football Association, “FIFA”) Spor
Tahkim Mahkemesi (Court of Arbitration
for Sport, “CAS”) dâhil uyuşmazlık çözüm sistemi ile Avrupa Birliği (“AB”) hukuku
kapsamındaki etkili yargısal koruma ilkesi arasındaki ilişki oluşturmaktadır (HS
Görüşü paragraf 2). HS Ćapeta’ya göre, basın açıklamasında
özetlendiği şekliyle, CAS kararları, FIFA kurallarının AB hukukuyla
uyumluluğunu sağlamak için AB üyesi devlet mahkemeleri (“ulusal mahkemeler”)
tarafından denetime açık olmalıdır. Etkili yargısal koruma ilkesi, CAS
kararlarına karşı ulusal mahkemeye erişimi veya bu kararların denetimini
sınırlandıran türdeki ulusal hukukun önüne geçmelidir. HS ile aynı sonuca varan
Adalet Divanına göre de, basın açıklamasında
özetlendiği şekliyle, ulusal mahkemeler, bireylerin talebi üzerine ya da re’sen,
CAS kararlarının AB kamu düzeni (AB hukukunun temel kuralları) ile uyumlu olup
olmadığını yargısal denetime tabi tutmaya yetkilidir. Ulusal mahkemeler bu tür
bir yetkiyi önleyen nitelikteki kuralları uygulamamakla yükümlüdür.
Peki, Adalet Divanı bu sonuca
nasıl varmıştır? Bu blog postta Royal
Football Club Seraing ön karar prosedürü hakkında birtakım bilgiler
verildikten sonra Adalet Divanının kararı aktarılacaktır.
1. Ön Karar Prosedürü Hakkında Bilgiler
Royal Football Club Seraing ön karar prosedürü hakkında kısaca
aşağıdaki bilgiler verilebilir.
Somut uyuşmazlıkta yer alanlar
şöyle toparlanabilir (HS Görüşü paragraf 3-8). Royal Football Club Seraing, alt liglerdeki Belçika futbol
kulüplerinden birisi olup yeni yönetimi aracılığıyla 2013/14 sezonundan
itibaren ulusal ve uluslararası başarı istemeye başlamıştır. Doyen Sports, Malta hukukuna tâbi olarak
kurulmuş bir şirket olup Avrupa’daki futbol kulüplerine finansal destek sunmaktadır.
FIFA, İsviçre hukukuna tabi olarak
kurulmuş kâr amacı gütmeyen bir birlik olup kendi ülkelerinde futbolun
organizasyonu ve kontrolünden sorumlu ulusal birlikleri bir araya getirmektedir.
Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (Union
européenne des Sociétés de Football Association, “UEFA”) İsviçre hukukuna tâbi olarak kurulmuş kâr amacı gütmeyen bir
birlik olup Avrupa kıtasındaki ulusal birlikleri bir araya getirmektedir. Belçika Futbol Federasyonu, Belçika
hukukuna tâbi olarak kurulmuş kâr amacı gütmeyen bir birlik olup UEFA ve FIFA
üyesidir.
Uyuşmazlık konusu FIFA kuralları
şöyle toparlanabilir (HS Görüşü paragraf 9-13). Öncelikle, FIFA’nın “Oyuncuların
Statüsü ve Transferi Hakkındaki Düzenlemeler”i (Regulations on the Status and Transfer of Players, “STP
Düzenlemeleri”) mevcuttur. STP Düzenlemeleri, ya ulusal birlikler üstünde
doğrudan bağlayıcıdır ya da ulusal birlikler tarafından bir iç işleme
dönüştürülmeleri gerekmektedir. Ana hatlarıyla, FIFA, 2014 Aralık’ında STP
Düzenlemelerinde değişikliğe giderek, 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren geçerli
olmak üzere, üçüncü tarafların oyuncuların ekonomik haklarına sahip olmasının (third-party ownership, “TPO”) geçiş
dönemini takiben yasaklanmasını öngörmüştür. Üçüncü taraflar, “transfer edilen
oyuncu, oyuncuyu birinden diğerine transfer eden iki kulüp veya oyuncunun
kayıtlı olduğu önceki kulüpleri dışındaki herhangi bir taraf” olarak
tanımlanmıştır. İşbu değişiklik ulusal birlikler tarafından bir iç işleme
dönüştürülecektir.
Somut uyuşmazlıktaki gidişatın FIFA
uyuşmazlık çözüm sistemi içindeki yönü şöyle özetlenebilir (HS Görüşü paragraf
14-21). Seraing kulübü, Doyen Sports şirketi ile ilki 30 Ocak 2015 tarihinde ve
üç oyuncu için, ikincisi 7 Temmuz 2015 tarihinde ve bir oyuncu için ekonomik
hakların devrine ilişkin iki ayrı sözleşme yapmıştır. 4 Eylül 2015 tarihinde FIFA
Disiplin Komitesi, Seraing kulübüne söz konusu iki ayrı sözleşme ile bir üst
paragraftaki kuralı ihlal ettiği gerekçesiyle iki yıl oyuncu kaydetme yasağı getirmiştir
ve 150.000 İsviçre Frank’ı para cezası vermiştir. 7 Ocak 2016 tarihinde FIFA
İtiraz Komitesi, Seraing kulübünün bu karara karşı itirazını geri çevirmiştir.
9 Mart 2016 tarihinde Seraing kulübü bu karara karşı itiraz yoluyla CAS’a
gitmiştir. 9 Mart 2017 tarihinde CAS, uygulanabilir hukuk olarak FIFA
kurallarını, İsviçre hukukunu ve AB hukukunu (özel olarak iç pazar ve rekabet
hukukunu) temel alarak STP Düzenlemelerindeki değişiklikleri hukuka uygun
bulmuştur. 15 Mayıs 2017 tarihinde Seraing kulübü bu karara karşı İsviçre
Federal Yüksek Mahkemesi’ne iptal başvurusu gerçekleştirmiştir. 20 Şubat 2018
tarihinde bu başvuru geri çevrilmiştir.
Somut uyuşmazlıktaki gidişatın FIFA
uyuşmazlık çözüm sistemi dışındaki yönü şöyle özetlenebilir (HS Görüşü paragraf
22-37). 3 Nisan 2015 tarihinde Doyen Sports şirketi FIFA, UEFA ve Belçika
Futbol Federasyonu’na karşı Belçika Ticaret Mahkemesi nezdinde dava açarak, ana
hatlarıyla, STP Düzenlemelerindeki değişikliklerin AB hukukuna (özel olarak iç
pazar ve rekabet hukukuna) aykırı olduğunun tespitini talep etmiştir. 8 Temmuz
2015 tarihinde Seraing kulübü işbu davaya katılmıştır. 17 Kasım 2016 tarihinde
Belçika Ticaret Mahkemesi, ileri sürülen iddiaları görmekte yetkisinin
olmadığına karar vermiştir. 19 Aralık 2016 tarihinde Seraing kulübü Belçika
İstinaf Mahkemesi önüne giderek, diğerlerinin yanı sıra, STP Düzenlemelerindeki
değişikliklerin AB hukukuna aykırılığı iddiasında bulunmuştur. İşbu dava
sürerken bir üst paragraftaki CAS ve İsviçre Federal Yüksek Mahkemesi kararları
açıklanmıştır. Bunun üzerine, 12 Aralık 2019 tarihinde Belçika İstinaf
Mahkemesi, Belçika hukuku uyarınca, –STP Düzenlemelerindeki değişikliklerin AB
hukukuna uygunluğunu da inceleyen– CAS kararının nihai olduğunu ve İsviçre
Federal Yüksek Mahkemesi kararı ile birlikte kesin hüküm (res judicata) gücü kazandığına karar vermiştir. Seraing kulübü bu
karara karşı temyiz yoluyla Belçika Yargıtayı’na gitmiş, Belçika Yargıtayı da
ön karar prosedürü aracılığıyla ilgili AB hukukunun yorumu talebiyle ABAD’a
gitmiştir.
2. Adalet Divanının Kararı
Adalet Divanı, kararında ilk olarak, AB içindeki bireyler açısından
etkili yargısal koruma hakkı üstünde durmuştur. Öncelikle AB, “bireylerin AB
hukukundan kaynaklanan tüm haklarının korunacağının güvencesi olarak etkili
yargısal koruma hakkının temel önemde olduğu, hukukun üstünlüğüne dayalı bir
birliktir” (paragraf 69). Üye devletlerin ortak anayasal geleneklerinden
kaynaklanan bu hak, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı (“ABTHŞ”) md. 47 ile
–onunla uyumlu yorumlanması gereken– AB Antlaşması md. 19(1)’in ikinci alt
paragrafında yer almaktadır (paragraf 70). Önceki madde uyarınca: “Birlik
hukukunun güvence altına aldığı hakları ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, [yasayla
önceden kurulmuş, bağımsız ve tarafsız] bir mahkeme önünde etkili bir başvuru
yolu hakkına sahiptir”. Sonraki madde uyarınca ise: “Üye devletler, Birlik
hukukunun kapsadığı alanlarda etkili hukuki koruma sağlamak için gerekli hukuki
başvuru yollarını temin eder”. Somut uyuşmazlık, Seraing kulübü Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında
Antlaşma (“ABİHA”) md. 45, 56, 63, 101 ve 102’den kaynaklanan haklara ve
özgürlüklere (dolayısıyla da AB iç pazar ve rekabet hukukuna) dayandığı için, ABTHŞ md. 47 anlamında etkili
bir başvuru yolu hakkının içinde kalmaktadır (paragraf 71).
Adalet Divanı, bu noktada, ABTHŞ md. 47’yi AB Antlaşması md. 19(1)’in
ikinci alt paragrafı ile birlikte ele almaya başlamıştır. ABTHŞ md. 47’ye
karşılık olarak, üye devletler, AB Antlaşması md. 19(1) gereği, Birlik
hukukunun kapsadığı alanlarda gerekli hukuki başvuru yollarını temin etmekle
yükümlüdür (paragraf 73). Bu çerçevede, ulusal mahkemeler, AB hukukunun
bireylere tanıdığı hakların veya özgürlüklerin ihlal edildiği iddiası
karşısında, tüm maddi ve hukuki konuları değerlendirme yetkisiyle, etkili bir yargısal
denetim yapabilmelidir (paragraf 75). Dahası, ulusal mahkeme, ABİHA md. 267
gereği, AB hukukunun yorumuna veya AB tasarrufunun geçerliliğine ilişkin bir ön
sorun ile karşılaştığında ön karar başvurusu yapabilmelidir, çünkü ön
karar prosedürü, “AB hukukunun birörnek
yorumunu güvence altına almayı amaçlar ve böylece onun tutarlılığının, tam
etkisinin ve özerkliğinin yanı sıra en nihayetinde kurucu antlaşmalarla tesis
edilen hukukun kendine özgü niteliğini sağlamaya hizmet eder” (paragraf 77).
Adalet Divanı, bu tespitleri takiben tahkim ile AB hukuku arasındaki
ilişkiye ışık tutmuştur. AB hukuku, kural olarak, bireylerin tahkime
başvurmasının önüne geçmemekle birlikte, bu tür bir mekanizma, AB’nin yargısal
mimarisinin temel ilkeleriyle ve AB kamu düzeniyle uyumlu olacak şekilde
tasarlanmalı ve uygulanmalıdır (paragraf 78-79, 82). Bu yönden, tahkim
kararlarından etkilenen bireyler, ulusal mahkeme önünde, tahkim kararının AB
kamu düzeninin bir parçasını oluşturan ve söz konusu uyuşmazlıkla ilgili olan
ilkelerle ve hükümlerle uyumlu olup olmadığını inceletebilmelidir (paragraf 85).
Bu denetim, etkili olabilmek için, bu ilkelere ve hükümlere riayeti sağlayacak
türde olmalıdır: bu ilkelerin ve hükümlerin yorumuna, hukuki sonuçlarına ve
uygun olduğunda maddi vakaların hukuki sınıflandırmasına ilişkin olmalıdır
(paragraf 86). AB iç pazar ve rekabet hukuku ile ilgili olan ABİHA md. 45, 56,
63, 101 ve 102, doğrudan etkili olup bireyler açısından ulusal mahkemelerce
korunması gereken haklar yarattıkları için AB kamu düzeninin bir parçasını
oluşturan ilkeler ve hükümler arasında yer alır (paragraf 88-89).
Adalet Divanı, kararında ikinci olarak, CAS kararlarının yargısal
denetimi üstünde durmuştur. FIFA gibi spor birliklerinin kuralları ışığında, o
tür tahkim mekanizmalarına başvurunun, söz konusu birlikler tarafından ilgili bireylere
tek taraflı olarak dayatıldığı, dolayısıyla zorunlu nitelik taşıdığı kabul
edilmelidir (paragraf 92-93). CAS kararı da bu tür bir tahkim mekanizmasının
sonucudur (paragraf 96). O hâlde, bu mekanizma uyarınca verilen tahkim
kararlarının yargısal denetiminin hangi gereklilikleri karşılaması gerektiği
açıklığa kavuşturulmalıdır (paragraf 98).
Adalet Divanı dört adet gereklilikten bahsetmiştir. Birincisi, AB
Antlaşması md. 19(1), örneğin iptal davası gibi amacı ilgili bireylerin bu tür
tahkim kararlarına itiraz etmesini sağlamak olan doğrudan hukuki çarelerin var
olmasını gerektirmez, ancak bir spor birliği, eğer isterse, böyle bir
doğrudan hukuk çareye tâbi bir
tahkim mekanizması kurabilir (paragraf
99). Bu yoksa dolaylı bir hukuki çare mevcut olmalıdır ve ulusal
mahkemeler, bir şekilde bu tür tahkim kararını incelemeye çağrıldıklarında, bireylerin
talebi üzerine ya da re’sen, onun
AB kamu düzeninin bir parçasını
oluşturan ilkeler ve hükümler ile uyumlu olup olmadığını yargısal
denetime tabi tutmaya yetkilidir (paragraf
100). İkincisi, bu hâlde, ulusal mahkemeler, bu ilkelerin ve hükümlerin
yorumunu, hukuki sonuçlarını ve uygun olduğunda maddi vakaların hukuki
sınıflandırmasını gözden geçirebilmelidir (paragraf 101). Üçüncüsü, ulusal
mahkemeler, –eğer hâl böyleyse– ilgili tahkim kararının tamamen veya kısmen bu
ilkeler ve hükümler ile uyumsuz olduğunu tespit etmekle kendilerini sınırlandıramaz,
bilakis –kendi yetki çerçeveleri dâhilinde– bu uyumsuzluğu, örneğin tazminata
veya ihlale yol açan davranışa son verdirmeye karar vermek gibi, uygun hukuki
sonuçlarla giderebilmelidir (paragraf 102-104). Dördüncüsü, ulusal mahkemeler,
bu çerçevede ihtiyati tedbir kararları da alabilmelidir (paragraf 105-107).
Adalet Divanı bu tespitleri takiben somut uyuşmazlığa dönmüştür. Somut
uyuşmazlıktaki CAS kararı, bir üçüncü ülkenin (İsviçre’nin) mahkemeleri önünde
iptal davasına tâbidir, ancak bir ulusal mahkeme önünde bu tür bir doğrudan
hukuki çareye tâbi tutulmamıştır (paragraf 108). O hâlde, ilgili bireyler,
dolaylı olarak, ihtiyaç hâlinde ön karar prosedürü ile Adalet Divanının
desteğini alacak olan ulusal mahkemelerden bu tahkim kararının AB kamu
düzeninin bir parçasını oluşturan ilkeler
ve hükümler ile uyumlu olup olmadığının etkili denetimini
isteyebilmelidir (paragraf 108).
Somut uyuşmazlıkta, Belçika hukuku, CAS kararları dâhil nihai tahkim
kararlarına tarafları arasındaki ilişkiler bakımından kesin hüküm (res
judicata) ve üçüncü taraflar
karşısında delil niteliği kazandırmaktadır. Her iki nitelik de, bir arada ele
alındığında, bir tahkim kararının AB kamu düzeni ışığında denetiminin
önüne geçmektedir (paragraf 109-114).
Oysaki AB hukuk düzeniyle uyumluluk denetimi, her ikisi de doğrudan etkili olan
ABTHŞ md. 47 ile AB Antlaşması md. 19(1)’in ikinci alt paragrafından
kaynaklanan bir gerekliliktir (paragraf 115, 118-119). Bir not olarak, AB taraf
olmasa bile İsviçre ile birlikte tüm üye devletlerin taraf olduğu Yabancı
Tahkim Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkında Sözleşme de, tahkim kararlarının kamu düzeni ile uyumu
açısından yargısal denetime tâbi tutulmasını öngörmektedir (paragraf 116).
Sonuç olarak, ulusal mahkeme, ya ulusal hukukunu AB hukukuna uygun
biçimde yorumlamak ya da bunu yapamıyorsa AB hukuku ile çatışan ulusal hukukunu
bir kenara bırakmak aracılığıyla, CAS kararının AB kamu düzeninin bir parçasını oluşturan ilkeler ve hükümler ile
uyumlu olup olmadığını etkili biçimde denetlemelidir (paragraf 120-125).
Sonuç
Royal Football Club Seraing ön
karar prosedürü, AB hukuku ile spor, özellikle futbol arasındaki ilişkiye dair
önemli bir meseleyi gündeme getirmektedir. ABAD, özellikle 1990’lı yılların
ortalarından itibaren AB iç pazar ve rekabet hukuku ile spor arasındaki
ilişkiye ışık tutan bir dizi karar açıklamıştır. Bunlar arasından, 1995 karar
tarihli Bosman kararı veya 2008 karar tarihli MOTOE kararının yanı sıra yakın tarihte açıklanan ve bloğumuzda da incelenen 2023
karar tarihli Royal Antwerp Football Club
(C-680/21) kararı ve European
Superleague kararı gösterilebilir (incelemeler için bkz. (1) ve (2)). Royal Football Club
Seraing ön karar prosedürü ise,
kendisinden öncekilerden farklı olarak,
maddi hukuktan kaynaklı değil kurumsal hukuktan kaynaklı bir meseleyi gündeme
getirmektedir: Bu kez, FIFA / CAS nezdindeki uyuşmazlık çözüm sistemi
ile AB hukuku kapsamındaki etkili yargısal koruma ilkesi arasındaki ilişki sorgulanmaktadır.
ABAD, bu arka planda, önceki
kararları ile örtüşen bir bakış açısıyla Royal
Football Club Seraing kararını vermiştir (bu karar ile ilgili incelemeler
için bkz. (1), (2)
ve (3)).
Buna göre ulusal mahkemeler, CAS kararının, AB kamu düzeninin bir
parçasını oluşturan ilkeler ve hükümler (somut uyuşmazlıkta AB iç pazar ve
rekabet hukuku ile ilgili olan ABİHA md. 45, 56, 63, 101 ve 102) ile
uyumlu olup olmadığını yargısal denetime tâbi tutmalıdır. Nitekim Uluslararası
Spor Tahkim Konseyi (ICAS), kararla aynı gün yaptığı
açıklamada, Royal Football Club
Seraing kararının “CAS kararlarının denetiminin yalnızca AB kamu düzeni ile
sınırlı olması gerektiğini belirlediğini kabul etmektedir” diyerek hem kararı
kabullenmiştir hem de onun AB kamu
düzeninin bir parçasını oluşturan ilkeler
ve hükümler ile sınırlı oluşunun altını çizmiştir. Bu bağlamda, Royal Football Club Seraing kararı, spor
hukuku ile AB hukuku arasındaki hassas dengeyi ve CAS kararları söz konusu
olduğunda ulusal mahkemelerin kritik rolünü bir kez daha ortaya koymaktadır.
Bu yazıyı faydalı buldunuz mu? Hiç bir içeriği kaçırmayın bizi takip edin.
No comments:
Post a Comment